İğrenç linç girişimleri yaşanıyor gözümüzün önünde.
Ömrünü Kur’an, tefsir, siyer, hadis vb. ilimlere adamış insanlar, kadim tartışmaları günümüze taşıyor, ulaştıkları sonuçları çeşitli platformlarda anlatıyorlar. Vardıkları sonuçların neler olduğunun bence hiç önemi yok.
Onların okuduğu, ulaştığı kitapları ve kaynakları bırakın
okumayı adlarını bile bilmeyen kalabalıklar hep birden katılıyorlar bu linç
girişimlerine.
Mahiyetini dahi bilmedikleri tartışmalarda hocalara nasıl
inanmaları, nasıl düşünmeleri gerektiğini dikte ettirmeye kalkışıyorlar.
Kendileri gibi inanmayanlara hayat hakkı
tanımayacaklarını bildiriyorlar.
Ve maalesef "başarılı" da oluyorlar.
Evet bilgiye, ilme, ilmi çalışmaya düşman kalabalıklar görünürde başarılı oluyorlar. Onlar için üniversitenin bir değeri
yok. İlmi çalışmanın, araştırmanın, özgür düşünme ortamının, farklı
düşüncelerin hiçbir önemi yok.
Onlar gibi inanacaksınız. Aksi halde size hayat hakkı yok.
İnancın, dinin, kutsal değerlerin muhafızları onlar.
Buraya kadarını tahmin edebiliyoruz. Hep böyle oluyor bu
işler.
Ama anlayamadığımız, ruhumuzu kanatan şeyler de var:
Kendileri aynı acıları yaşamış, aynı yollardan geçmiş,
farklı düşündükleri için sapkınlıkla suçlanmış, ötekileştirilmiş, tekfir
edilmiş insanların da bu tür linç girişimlerine katılmış olmaları.
Bunları görmek insana gerçekten acı veriyor.
Şükürler olsun ki ağır abileri suskun kalırken çoğunlukla
gençlerden cesur çıkışlar geliyor.
Vicdanlarından gelen sese kulak verdikleri ve en azından bu tür haksızlıklara rıza göstermediklerini ifade ettikleri için kendilerini tebrik
ediyorum.
Bu arada seslerini yükseltmesi gereken ulu hocalar, vakıf,
dernek, enstitü başkanları, alimler, yazarlar, çizerler ve hatta bir bütün
olarak üniversiteler suskun kalıyorlar.
Oysa suskun kalmak onları kurtarmayacak.
O kalabalıklar kelle almaya devam edecekler. Kendileri gibi
düşünmeyenlerin kellesini almaya devam edecekler. Hem de eskisinden daha fazla.
Çünkü onlar yeni ve farklı olan her şeye karşılar. Onlar düşünmeye karşılar.
Bugün yüz yüze bulunduğumuz en önemli meselelerden birisi ifade özgürlüğüdür.
Maalesef ifade özgürlüğünün değerini yeterince idrak edebilmiş değiliz.
Önemli olan kimin ne düşündüğü, neye inandığı değil, düşüncelerini
özgürce ifade edebileceği ortamların olup olmamasıdır.
Kimin doğru düşündüğünü belirleme yetkisi kimsenin elinde
değildir.
Tekrar vurgulamak isterim. Söz konusu tartışmalarda kimin hangi
görüşte olduğu beni zerre kadar ilgilendirmiyor.
Önemli olan düşüncelerine karşı olduğumuz kişilerin bile o
düşüncelerini özgürce ifade etmelerini savunmaktır. Bu, insan olarak
hepimizin sorumluluğudur. Bunu sağlamadığımız takdirde içinde bulunduğumuz bu
girdaptan çıkış da mümkün değildir.
Ben kendi vicdanımın sesine uyarak yüksek sesle haykırıyorum:
Herkesin düşünme, yorum yapma hak ve özgürlüğüne inanıyorum. Kimse benim gibi
düşünmek ve inanmak zorunda değil. Kimin ne düşündüğü, nasıl inandığı beni
zerre kadar ilgilendirmiyor, ama ben bu tür linç girişimlerine iştirak etmiyorum. Bu linç
girişimlerini insanlık onuruna ve İslam ahlak ve değerlerine aykırı buluyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder