Şimdilerde biraz tavsamış olsa da bir dönem din adamlarının, ilahiyat hocalarının televizyonlarda tartışmaları oldukça revaçtaydı, ilgi çekiyordu. Dine, dini konulara, tartışmalı konulara, modern hayat ile İslam arasındaki ilişkilere, günümüzdeki İslami meselelere dair oldukça hararetli konuşmalar ve tartışmalar yapılıyordu. Bu kanalları en etkili şekilde kullananlardan birisi de sanırım merhum Yaşar Nuri Öztürk’tü.
Aslına bakılırsa televizyonun yaygınlaşması, tek kanallı, devlet
televizyonlarının hakim olduğu yapıdan çok kanallı ve özel televizyonların
yaygınlaştığı döneme geçilmesiyle birlikte, bu kanallar dini cemaatler, tarikatlar,
ilahiyat hocaları tarafından birer tebliğ aracı, tebliğ imkanı olarak görüldü.
Fırsatını bulanlar kendi düşüncelerini bu kanalları kullanarak anlatmaya, bu yolla geniş kitlelere ulaşmaya çalıştılar. Tebliğ İslami bir emirdi ve bu emir yerine getirilmeliydi. Giderek cemaatler, tarikatlar kendi kanallarını kurmaya başladılar ve kendi kitlelerini bu yolla eğitmeye, cemaat ve tarikat içi dayanışma ve birlikteliklerini sağlamaya çalıştılar. Çok sayıda radyo ve televizyon kanalı kuruldu, özellikle Anadolu’da bu yayınlar etkili olmaya da başladı.
Televizyon tartışmalarının ana ekseni esas itibarıyla modernizm ile İslam
arasındaki çatışma üzerindeydi denebilir. Bir tarafta modern hayat içinde Müslüman
olunabileceğini, İslami hayat tarzı ile modernizmin uzlaşabileceğini savunan
hocalar, öteki tarafta ise geleneksel İslami anlayışlara sahip olan, geleneği
savunan, modernizmin imkanlarından yararlansalar da modernizme zahiren karşı
görünen hocalar vardı.
Bir başka açıdan bakıldığında bir tarafta modern hayatın zorlamaları
karşısında İslami kuralları günün şartlarına göre değiştirmeyi öneren “modernist”
hocalar, diğer tarafta ise geleneksel anlayışı bugün aynen uygulamayı öneren ve
modernizme asla “taviz vermeyen” hocalar…
Bazen bir tarafta “Kur’an bize yeter” diyen, Kur’an’daki İslam’ı savunan
modern hocalar, öte yanda geleneği tavizsiz öneren, hadisleri, klasik İslam
anlayışını, “Ehli Sünnet”i savunan hocalar…
Giderek tartışmaların tadı kaçtı, seviye düştü, taraflar birbirlerini suçladılar,
bu suçlamalar tekfire kadar vardı.
Tüm bu tartışmaların sonunda, hocalara olan güven azaldı, birliğe hizmet
edeceği düşünülen televizyon ve radyo yayınları daha fazla ihtilafa yol açtı,
insanlar hayal kırıklığına uğradı.
Oysa hocalar televizyona çıkacak, İslami hakikatleri anlatacak, böylece
tebliğ faaliyeti gerçekleşmiş olacak ve İslam’a olan ilgi ve yöneliş artacaktı.
Ne var ki durum hiç öyle olmadı. Ne kitleler İslam’a yöneldi ne de İslam’a
olan ilgi arttı. Aksine hocalara güven azaldı, tartışmaların tadı kaçtı, programlar
izlenmez oldu.
Neden böyle oldu? Hocalar neden itibar kaybetti? Bu dini tartışma programları
neden izlenmez oldu?
Bir kısım hocalar bu tarz tartışmaların televizyonda yapılmasını doğru
bulmadılar. Onlara göre bu tarz hassas konular kitlelerin önünde
tartışılmamalıydı. İlim erbabı kendi aralarında tartışmalıydı.
Oysa kanaatimce gerçek anlamda ciddi tartışmaların yapıldığı söylenemez. Henüz
işin çok başındayız. Çağın önümüze yığdığı sorunlar çok büyük. Bunlar açıkça,
korkusuzca tartışılmadan bir yere varmamız mümkün değil. Gerekirse kaş göz
yarılmalı ama meseleler en derin şekilde ve açıkça tartışılmalıdır. Karşı
karşıya olduğumuz meselelerin büyüklüğü karşısında korkacağımız şeylerin hiçbir
önemi yoktur.
Kaldı ki dini tartışmalar açısından yaşadıklarımızın benzerlerine deprem
uzmanları ve sağlık uzmanları arasında da şahit olduk.
1999 depreminden sonra televizyona çıkan deprem uzmanı hocaların görüşlerinin
birbirlerinden ne kadar farklı olduğunu gördük ve bu tartışmalar halen devam
ediyor. Kimi hocalara göre İstanbul depremi yakın ve mutlaka olacak, kimilerine
göre ise artık öyle bir tehlike kalmadı, olsa da çok büyük olmayacak. Birbirine
zıt görüş ve değerlendirmeler. Tüm toplum hayatımızı derinden etkileyecek bir
konuda bile “bilimsel” değerlendirmeler birbirinden çok farklı. Kime
inanacağımızı şaşırmış durumdayız.
Pandemi döneminde de sağlık uzmanı hocaların nasıl birbirlerinden farklı
düşündüklerini görmüş ve şaşırmıştık. Kimi maske kullanımını önerirken, kimi buna
karşı çıkıyordu. Aşı konusunda bile birbirinden çok farklı değerlendirmeler
oldu. İnsan sağlığı ile ilgili olarak önemli bir konuda birbirinden farklı
görüşlere şahit olduk.
Görüşlerin farklı olması bizi yıldırmamalı. Tartışma her zaman olacak, farklılıklar her zaman olacak. Temel meseleler henüz konuşulmuş sayılmaz. Ciddi, derinlikli tartışmalara ihtiyacımız var. O nedenle sonuna kadar, korkusuzca ve her meseleyi açıkça tartışmak zorundayız.
Kaybedeceğimiz
bir şey yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder