Vallahi de billahi de bir solukta okudum. (Yemin sözcüklerini 'bir solukta okudum' cümlesini güçlendirmek için kullandım.)
Çarşamba günü, saat 14.00 suları ofisime girmek üzere yürürken karşı komşum Çaycı Erol beni görünce dükkânın içine yöneldi;
Anladım ki biz yokken kargo gelmiş ve bir kitap getirmiş.
Zira hep öyle oluyor...
Az önce 'ofis' dedimse, burası; Çengelköy, Çengeloğlu Sok. No:22'deki sığınağım. Burada herhangi bir 'iş' kotarmıyorum.
Siz isterseniz okuma odası deyin buraya, anlaşalım.
2
Beyan Yayınları, yeni yayınladığı 'Yaşar Bostan Kitabı' kitabını göndermişti.
Heyecanla açtım ve başladım okumaya,
Bitirdiğimde saat 17.00 idi.
Evet koşa koşa okumuştum, ama aynı anda içe içe; hiçbir cümlesini hiçbir kelimesini atlamadan, hızlı hızlı nefes alır gibi okudum.
Böyle söyleyince;
Biliyorum akla ilk gelen, muharririn/müellifin büyük büyük övgüyü hak eden mahareti olacaktır.
Ne var ki 'Yaşar Bostan Kitabı'nın tek bir yazarı yok, tam 29 kişi yazmış.
Peki, bu 29 kişinin tamamı da mı üstün edebi yeteneklere sahip;
Cevabı Mustafa Samastı vermiş;
"Esasen bunun nedeni bizdeki bir vefa duygusundan (yetenekten hb) çok Yaşar Bostan'ın nevi şahsına mahsus eşsiz cazibesi idi."
Aynı duyguyu Süleyman Kalkan şöyle ifade etmiş:
"Onunla konuşmak insan ruhuna iyi geliyor. Onda anlatılması zor bir cazibe var."
Aynı minval üzre Hikmet Zeyveli ise;
"Onun ahlaki güzelliklerini vasfetmekle kendi söylemimize güzellik kazandırıyorduk" demekten imtina etmiyordu.
Yani; 'Yaşar Bostan Kitabı'nın bir solukta okunmasının nedeni kim yazarsa yazsın Yaşar Bostan'ı anlattığı içindir.
3
Rıza Kurtulmuş'un takdim yazısında işaret ettiği gibi bizim yazı geleneğimizde daha çok akademisyenler, hocalar, sanatçılar, edebiyatçılar vs. için anı kitabı yazılır;
Yaşar Bostan onlardan biri değildi; fakat onda, saydığımız ve dahi sayacağımız meslek erbaplarında olanlardan bir parça olduğu gibi daha fazlası da vardı.
Her meslek sahibi, işini bir planlama ve mahsus bir gayretle kurmuştur değil mi?
Güncel deyimle 'bir kariyer planlaması' sonucunda varmıştır varacağı yere.
Oysa Yaşar Bostan, hesapsız-kitapsız; ne maişet anlamında ne statü bağlamında yarın ne olacak endişesi taşımadan dosdoğru, dümdüz, apaçık, aleni, tabii bir hayat yaşıyordu.
'Haza Müslüman' olarak, "davranışıyla imanına tanıklık etmiş er kişi" olarak "yaşam vaizi" olarak, yaptığı işin 'pir'i olarak, "meal hafızı" olarak...
Hüseyin Avni Metin demiş ki Yaşar Bostan'ı anlatırken; "Kur'an'da eleştirilen 'bedevilik' aslında Müslümanların en büyük sorunu. Çoğumuza bulaşmış. Etkilemiş. (..) Yaşar Abi öyle mi? Değil. Bedevilik ona bulaşmadı. Yanına bile yaklaşmadı."
Bu nedenden olmalıdır ki; Yaşar Bostan tipik bir Karadenizli aileye mensupken Kitap'ın bazı yazarları ısrarla onun İstanbulluluğuna vurgu yapmışlardır.
Mustafa Samastı: "...Rizeli olsa da gerçekte sayıları yok olma mertebesine yaklaşan 'İstanbul Beyefendileri'nin herhalde son örneklerinden biriydi."
Arif Köse: "tanık olduğum bir İstanbul beyefendisiydi."
Turhan Erdoğan: "Söz ve davranışın, zarafet ve güzelliğine sahip olmak önemli bir haslettir. Görgüye ve şehirliliğe işaret eder. Yaşar Ağabey hem mesleki hem de yaşadığı çevresinden görmüş olduklarını içselleştirerek görgü sahibi olmayı bilmiş bir eskimeyen İstanbul beyefendisiydi."
Ahmet Turan; "Babamın yakın dostu, örnek insan, 'Çengelköy'ün son beyefendisi" derken bu beyefendiliği ona, şahitlik ettiği 'harcama kültürü' nedeniyle uygun görüyordu.
A. Turan gibi, Yaşar Bostan'ın başka bir genç dostu ise şunları yazmış anı kitabına: "Yaşar Amcam ikramı seven, çok nazik, güler yüzlü, hoş sohbet, mütevazı, samimi bir İstanbul Beyefendisiydi." (M. Salih Demirtaş)
Devam edecek.
* Akşam Gazetesi 27.01.2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder