Bugünkü yazısında (25 Ocak Çarşamba), Muhsin Kızılkaya; Andre Gide'nin ölümünün ardından bir yazı kaleme alan Nurullah Ataç'tan yaptığı bir alıntıdan sonra "Yaşadığı için içimize güven veren kaç kişi var acaba şimdi diye" sorar.
Kaç kişi olduğunu bilmem ama 'bir kişi' olduğunu biliyorum. Biliyorum tanıyan herkes için Yaşar Bostan sığınılacak bir liman, baş vurulacak bir dost, sıkıntı dağıtma için uğranılacak bir durak, güven duymak için sırtın dayanacağı bir duvar olmuştur. Kitap'ta yazanların hepsi de buna vurgu yapmışlardır neredeyse,
Mesela; Kemal Kalyoncu; "Ben, yaşarken imrendiğim, örnekliğine inandığım bir elin parmaklarınca ADAM gibi ADAM'adn biridir YAŞAR BOSTAN. (..) Ölümü benim için 'birbirini seven iki kişiden biri öldüğünde, asıl ölen geride kalandır' cümlesinin tekraren ispatı oldu. Ben öldüm."
Mesela Rıza Kurtulmuş; tanıştığım kişinin "Yaşar Bostan olduğunu öğrendiğimden sonraki hayatımda insanlık müzesinde sergilenecek örnekte bir dost bir abi ile karşılaşmış olduğumu bilemezdim."
Mesela Ali Osman Besli; "benden (sadece) bir yaş büyüktü, ama Yaşar Bostan bize büyüklüğün erdemli olmanın ve sorumluluğun örneklerini sunuyordu."
Yine aynı yazıda Kızılkaya bu kez; "Başımız çok sıkıştığında fikrinin dibine diz kırar, saçlarımızı okşatır, o da elinden geleni bizden esirgemez diyebileceğimiz kimimiz var?" sorusunu soruyor.
Eğer Muhsin, Yaşar Bostan'ı tanımış olsaydı soruyu böyle sormazdı eminim.
Süleyman Kalkan'ın yazdıklarına paralel sözler söylerdi kuşkusuz; "Kendimi çok kötü hissettiğim anlardan biriydi. Yaralanmış, ihanete uğramış bir halde. Ne yapabilirdim? Bu acıya karşı ne yapabilirdim? Sanki ilahi bir ilhamla aklıma o geldi. Soluğu Sultanhamam'da aldım. Selamlaştık, kucaklaştık. Her zamanki o sıcaklığı ile kucakladı beni. Hiçbir şey söylemedim. Her zamanki gibi sohbet ettik. Nasılsın dediğinde 'iyiyim' dedim. Çünkü onunla konuşmak, onun sıcaklığını, içtenliğini hissetmek iyi geliyordu..."
5
Her ne kadar 'Yaşar Bostan Kitabı'yla daha fazla vakit geçirmek o kadar çok Yaşar Bostan'ı, onun sohbetini hatırlatıyor olsa da, bir gazete yazısı daha fazla alıntıya imkan vermemekte.
Ne var ki, Metin Önal Mengüşoğlu'nun bir dileğini sizlere aktarmasam bu yazı eksik kalırdı;
"Nasıl bilirdin, dünyada tanıdığın kiminle ahirette komşu olmak arzusundasın sualine muhatap olsaydım kendi adıma -elbette eğer ben de benzer mükafat makamını kazanabileceksem- tereddütsüz Yaşar Bostan ismini söylerdim..."
6
En iyisi siz bir Yaşar Bostan Kitabı edinin. Benim gibi bir solukta okumanıza gerek yok. Baş ucunuzda dursun ne zaman başınız sıkılırsa ne zaman bunalırsanız, ne zaman artık havsalam almıyor dediğinizde bir sayfa açın, açtığınız sayfadan size gülümseyen; "Aynaya bakar gibi Yaşar Bostan'ın yüzüne bakarak kendinize çeki düzen verebilir(di)siniz." (M.Ö. Mengüşoğlu)
Ya da o sayfaların birinde Mehmet Akif Ersin'in yazısına rastlayıp, Akif'in de belirttiği gibi karanlık boşluğunuzu doldurup kendinizi yeniden şarj edersiniz.
"Yaşar Abi bir deniz feneri gibi, her zaman aynı yerde ve aynı istikamet üzre idi. Her buluşmamızdan sonra kendimi boşalan akünün yeniden şarj olması gibi, yenilenmiş ve dolmuş buluyordum."
Son söz, Kitap'ın son sözü olsun: "Yakup oğlu Yaşar Bostan bu alemden geçti gitti ama geriye bu bitaba sığmayacak kadar kendini unutmayan çok sayıda yakın ve dostunu da bırakarak.
Onu rahmet, şükran ve selamla yad ediyoruz." (R.Kurtulmuş)
* Akşam Gazetesi, 29.01.2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder