Bu cevaplar aslında bir anlamda İslam hakkındaki farklı yorumlardır ve tarihsel koşullardan etkilenmektedir.
Bu soruya verilecek ilk cevap, hatta en eski ve en yaygın cevap (yorum da diyebiliriz) geleneksel din anlayışına aittir.
Buna göre, din insanın Allah'la olan ilişkisini düzenleyen, ilahi kaynaklı kurallar, ama daha çok da ahlaki ilkeler bütünüdür.
Bu anlayışta ahiret vurgusu ön plandadır. Dünyevi olan değil, uhrevi olan öne çıkar.
Dolayısıyla insan esas olarak iyi olmak, iyilik yapmak, başkalarına yardım etmek, ahlaklı olmak, ahlaklı yaşamak için yaratılmış bir varlıktır. Yaşamanın gayesi Allah'a kulluk etmektir. Sürekli olarak Allah'ı zikreden, nimetleri dolayısıyla Allah'a şükreden, ahirette hesaba çekileceğine inanan, bu nedenle dünyevi olana itibar etmeyen, mal-mülk, makam mevki peşinde koşmayan, yalan söylemeyen bir insan tipi ortaya konur.
Bu insan hangi koşulda olursa olsun, iktidarda kim olursa olsun yaşamasını değiştirmez.
Bu anlayışta Resulullah'ın Mekke döneminde tebliğ ettiği hususların öne çıktığını görüyoruz. Dünyevi olandan ziyade uhrevi olanın öne çıkarılması, Allah'a şükran duygusuyla hareket edilmesi, mal-mülk biriktirmenin yerilmesi vb.
Burada ortaya konulan din anlayışı ile Batıdaki din anlayışı arasında temelde çok bir fark yoktur. İyilik, doğruluk, ahiret düşüncesi vs. pek çok açıdan ortak hususlar görülmektedir.
İkinci cevap ve yoruma göre İslam siyasi bir şeydir. Bu yorum ve cevap daha çok 20. yüzyılda belirginleşen ve giderek yaygınlaşan bir anlayışın, hatta deyim yerindeyse radikal bir anlayışın ürünüdür.
Buna göre İslam'da din ile siyaset iç içedir. Bu ikisini birbirinden ayırmak neredeyse imkansızdır.
Dolayısıyla bu anlayışa göre İslam'ın din anlayışı ile Batıdaki din anlayışları birbirinden oldukça farklıdır.
Batı dillerinde din (örn. İngilizcede religion) denildiği zaman insanın inanç dünyasını ilgilendiren, insanla Tanrı ilişkisini esas alan şeyler akla gelir.
Oysa İslam'ın din tanımı daha kapsamlı bir şeydir. İnsanın sadece inanç dünyasını, insan-Allah ilişkisini değil, insanın dünyada iken nasıl yaşaması gerektiğinden, pek çok toplumsal düzenlemeye kadar geniş bir alan akla gelir.
Bu anlayışa göre İslam insan hayatının tamamını düzenleyen, tamamına talip olan bir dindir. İnsan hayatını dünyevi ve uhrevi diye ayırmak suretiyle, dünyevi olanı insana bırakan ve sadece uhrevi alanla ilgilenen Batılı anlamda bir din değildir.
Hz. Muhammed'in Mekke'de tebliğ ettiği, anlatmaya çalıştığı, insanları davet ettiği din Batılı anlamdaki dine (religion) benzese de onun Medine'de tebliğ ettiği, hayata geçirdiği, uygulamaya çalıştığı ve liderlik ettiği şeyler tümüyle siyasi karakterli işlerdir.
Orada karşımızda sadece bir "vaiz", bir tebliğci değil, tam anlamıyla siyasi bir aktör vardır.
Dolayısıyla din ve siyaset bitbirinden ayrılamaz, bırakın ayırlmayı din bizatihi siyasi bir şeydir.
Bu iki anlayıştan hangisi daha doğrudur? Ya da şöyle sorabiliriz: Kur'an'da ve sünnette anlatılan din hangisidir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder