06 Temmuz, 2017

İslami İktisat


İslami İktisat, Değerler ve Modernleşme Üzerine, Sabri ORMAN, İnsan Yay., İstanbul, 2014

İslami İktisat, Değerler ve Modernleşme Üzerine adlı eser esas itibariyle Sabri Orman Hoca’nın muhtelif tarihlerdeki yazılarının bir araya getirilmesinden oluşmuş. Bunlara daha önce yayınlanmamış olan birinci bölüm eklenmiş. Önemli bir çalışma.

Sabri Orman İslam İktisadı ya da kendi deyimiyle İslami İktisat üzerine düşünen, yazan, eserler ortaya koyan bir bilim adamı. Onun bu alandaki çabalarının takdir edilmesi gerektiği görüşündeyim, zira mesele üzerine ciddi olarak düşünerek özgün bir şeyler ortaya koymaya çalışmaktadır.

Sabri Orman İslami İktisat deyimini kullanmayı tercih ediyor ve bunu "iktisadi meselelere İslami açıdan yaklaşmanın genel adı" olarak tanımlıyor.

Ona göre, ‘İslami İktisat’ tarihi bir arka plana sahip olsa da esas itibariyle modern bir fenomendir. Halihazırdaki şekliyle iktisat genel olarak Batı medeniyetinin, ama daha özelde de Anglosakson kültür dünyasının bir ürünüdür.  İslam iktisadı da bir dereceye kadar bu disipline tepki olarak veya onun etkisi altında doğmuş ve gelişmektedir. İslami İktisat, İslami normlar ile iktisadi realiteler arasındaki bir ilişkidir. (s. 29).

Hoca Pakistan ve Hint alt kıtası iktisatçılarının, fıkıhla yeterince mücehhez olmamaları sebebiyle, bazı zorlamalarla Batılı iktisadı İslamileştirmeye çalıştıkları ve İslam ahlakına çok sık referansta bulundukları görüşündedir. İlk başta bu insana çok sempatik gelebilir. Ancak İslami normlar muvacehesinde bu pek de uygun sayılmaz. Ona göre, İslam iktisadı sistematize edilmeye çalışılırken bir yerden hareket edilecekse burası ihsan, azimet ve takva değil fıkıh, yani İslam hukuku olmalıdır.

Yine Hocaya göre İslami normlar yoruma açık olduğu için birden çok İslami ekonomik sistem olabilir.

Ona göre İslami İktisat üç türlü müktesebat ile hesaplaşmak zorundadır:
- Çağdaş Batının ürettiği kurumlar ve bilgi seti,
- Çağdaş İslam dünyasının kurumları ve bilgi seti,
- İslam tarihinin mirası olan kurumlar ve bilgi seti.

Kitapta Akademik İslami İktisat çalışmaları ve İktisat ve Ahlak ilişkisine dair oldukça yararlı bölümler mevcut. Ben kitapta yer verilen görüşlerden iki tanesine özellikle değinmek istiyorum.

Bunlardan birincisi İslam Bankacılığı kurumları olarak bilinen Özel Finans Kurumları (yeni adıyla Katılım Bankaları) ile ilgili görüşler.

Ona göre bu bankaların sayısal gelişmeleriyle orantılı bir orijinalite sergilediklerini söylemek zordur. İslami İktisatta daha çok konvansiyonel iktisadın bilgileri İslamileştirilmeye çalışılırken, İslam Bankacılığı uygulamasında da konvansiyonel bankacılığın enstrümanlarının İslamileştirilmesine dayalı bir gelişme söz konusudur.

Konvansiyonel bankacılık esas itibariyle kapitalist bir bankacılık olduğuna ve faizli işlemlere dayandığına göre, onların enstrümanlarının İslamileştirilmesine yönelik çabaların, yeterince dikkatli okunmadığı takdirde nihai olarak adeta “kapitalizmin İslamileştirilmesi” hatta “faizin İslamileştirilmesi” gibi paradoksal bir faaliyete dönüşebilme tehlikesi vardır. Her halükârda halihazırda İslam bankacılığı çerçevesinde kullanılmakta olan enstrümanların son tahlilde daha çok kredi benzeri enstrümanlar olduğu inkâr edilemez (s. 73-74).

Hocaya göre kâmil manada bir İslami bankacılığın gelişmesinin bir ortam meselesi olduğu kadar bir zaman meselesi olduğunu da hatırda tutmak gerekir. İslami bankacılık henüz emekleme dönemindedir. Dolayısıyla temsil ettiği potansiyel henüz bütünüyle, hatta yeterince hayata geçebilme imkanını bulabilmiş değildir. Bunun için daha yeterli tecrübe ve beşerî sermaye birikimine ihtiyaç vardır.

Ona göre İslami bankacılığın asıl başarması gereken şey kredi ve benzerlerine dayanmayan finansman enstrüman ve teknikleri geliştirmektir. Bunun bir adaptasyon değil, bir inovasyon meselesi olduğu ve hiç kolay olmadığı açıktır.

Eğer İslami bankacılığın bir farkı ve orijinalitesi olacaksa ve konvansiyonel bankacılığın çok da şık ve saygıdeğer olmayan bir kopyası ve taklidi olmanın ötesine geçecekse bu tür meydan okumalara layık oldukları şekilde mukabelede bulunabilmesi gerekir. Finansman mühendis ve uzmanları, konvansiyonel bankacılık araç ve tekniklerinin İslamileştirilmesine yönelik halihazırdaki kolaycı ve neredeyse oportünist yaklaşımlar yerine, hüner ve becerilerini faiz ve kredi esası olmayan araç ve tekniklerin bulunmasına ve geliştirilmesine yöneltebilseler daha yaratıcı ve saygın başarılara imza atabilirler. Ayrıca İslamilik taşıyan çabaların meşru olmak kadar, gözlemcileri tebessüm ettirmeyecek çabalar olması gerekir (s. 74-75). 

Kanaatimce hocanın İslam bankacılığı konusundaki tespitleri üzerinde durulmalı ve konvansiyonel banka uygulamalarının ötesine geçilerek özgün finanasman teknikleri hayata geçirilmelidir.

Hocanın bu çalışmasında ikinci olarak dikkat çeken görüş ise faiz yasağının amacına ilişkin değerlendirmelerdir.

Hocanın kanaatine göre, faiz yasağının esas hedefi faizden ziyade kredi mekanizması veya aynı kapıya çıkmak üzere borca dayalı bir iktisadi hayatı tasfiye etmektir. Başka türlü ifade etmek gerekirse, doğrudan yasaklanan işlem faiz olmakla beraber, dolaylı olarak esas yasaklanmak istenen şey onun işlerlik kazandırdığı kredi mekanizmasıdır. Bunun hikmetini de karz-ı hasene hayatiyet imkânı bırakmak şeklinde ifade etmektedir.  

Hoca ayrıca şu görüşlere yer veriyor: Nasıl ki, kredi mekanizması bazı hikmetlere binaen doğrudan yasaklanmamışsa (keşke bu hikmetlerin neler olduğunu da belirtmiş olsaydı), ortaklık esası da yine bazı hikmetlere binaen doğrudan emredilmemiştir, ama her ikisi de faiz yasağının kaçınılmaz sonuçlarıdır. Ayrıca bunlar faiz yasağının amaçlanmamış değil, amaçlanmış sonuçlarıdır.

Burada Kur’an’ın mesajı neden doğrudan vermek yerine dolaylı olarak vermeye çalıştığını anlamak mümkün olamıyor. Bence hocanın bu tezleri yeniden düşünmesinde yarar vardır. Kur’an’ın açıkça ortaya koyduğu bir yasağın esas amaç olmadığını, onun yerine söylenmeyen bir şeyin esas amaç olduğunu söylemek bana kabul edilebilir gibi görünmüyor.

Sabri Orman'a göre faiz yasağının amacı hem mikro hem de makro seviyede zulmün izale edilmesi ve adaletin tesis edilmesidir. Çok genel bir ifadeyle kredi/borç mekanizmasının devre dışı kalmasının esas itibariyle birinci amaca (yani zulmün izale edilmesine), ortaklık esasına dayalı bir iktisadi hayatın tesisinin ise ikinci amaca (yani adaletin tesis edilmesine) hizmet edeceğinin söylenebileceği görüşündedir. Bununla birlikte ortaklık esasının kendi yapısına içkin bir başarı garantisi taşımadığını ve istismara ve manipülasyona açık bir yapıda olmaları ölçüsünde ortaklıkların da zulme yol açabileceklerini dikkate almak gerekir demektedir. Böyle bir riskin izalesi için ise şeffaflık ve denetimi önermektedir.

Özetlersek Hocanın faize ilişkin düşüncesinin temelinde şu var: Faiz yasağının esas hedefi borçlanmanın/kredi mekanizmasının ortadan kaldırılmasıdır. Onun yerine de ortaklık yapısının alternatif olarak sunulmasıdır.

Bu görüşü kabul etmek oldukça zor. Zira Kur’an’da açıkça yer alan hükmün yerine, açıkça yer almayan bir hedef ortaya konulmaktadır. 

Galiba mesele üzerinde daha fazla düşünmemiz gerekiyor.


Süleyman KALKAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder