İslami İktisat, Değerler ve Modernleşme Üzerine, Sabri
ORMAN, İnsan Yay., İstanbul, 2014
İslami İktisat, Değerler ve Modernleşme
Üzerine adlı eser esas itibariyle Sabri Orman Hoca’nın
muhtelif tarihlerdeki yazılarının bir araya getirilmesinden oluşmuş. Bunlara
daha önce yayınlanmamış olan birinci bölüm eklenmiş. Önemli bir çalışma.
Sabri Orman İslam İktisadı ya da kendi deyimiyle İslami
İktisat üzerine düşünen, yazan, eserler ortaya koyan bir bilim adamı. Onun
bu alandaki çabalarının takdir edilmesi gerektiği görüşündeyim, zira mesele
üzerine ciddi olarak düşünerek özgün bir şeyler ortaya koymaya çalışmaktadır.
Ona göre, ‘İslami İktisat’ tarihi bir arka plana sahip
olsa da esas itibariyle modern bir fenomendir. Halihazırdaki şekliyle
iktisat genel olarak Batı medeniyetinin, ama daha özelde de Anglosakson kültür
dünyasının bir ürünüdür. İslam iktisadı
da bir dereceye kadar bu disipline tepki olarak veya onun etkisi altında doğmuş
ve gelişmektedir. İslami İktisat, İslami normlar ile iktisadi realiteler
arasındaki bir ilişkidir. (s. 29).
Hoca Pakistan ve Hint alt kıtası iktisatçılarının,
fıkıhla yeterince mücehhez olmamaları sebebiyle, bazı zorlamalarla Batılı
iktisadı İslamileştirmeye çalıştıkları ve İslam ahlakına çok sık referansta
bulundukları görüşündedir. İlk başta bu insana çok sempatik gelebilir. Ancak İslami
normlar muvacehesinde bu pek de uygun sayılmaz. Ona göre, İslam iktisadı
sistematize edilmeye çalışılırken bir yerden hareket edilecekse burası ihsan,
azimet ve takva değil fıkıh, yani İslam hukuku olmalıdır.
Yine Hocaya göre İslami normlar yoruma açık olduğu
için birden çok İslami ekonomik sistem olabilir.
Ona göre İslami İktisat üç türlü müktesebat ile
hesaplaşmak zorundadır:
- Çağdaş Batının ürettiği kurumlar ve bilgi seti,
- Çağdaş İslam dünyasının kurumları ve bilgi seti,
- İslam tarihinin mirası olan kurumlar ve bilgi seti.
Kitapta Akademik İslami İktisat çalışmaları ve İktisat
ve Ahlak ilişkisine dair oldukça yararlı bölümler mevcut. Ben kitapta yer
verilen görüşlerden iki tanesine özellikle değinmek istiyorum.
Bunlardan birincisi İslam Bankacılığı kurumları olarak
bilinen Özel Finans Kurumları (yeni adıyla Katılım Bankaları) ile ilgili
görüşler.
Ona göre bu bankaların sayısal gelişmeleriyle orantılı
bir orijinalite sergilediklerini söylemek zordur. İslami İktisatta daha çok
konvansiyonel iktisadın bilgileri İslamileştirilmeye çalışılırken, İslam
Bankacılığı uygulamasında da konvansiyonel bankacılığın enstrümanlarının
İslamileştirilmesine dayalı bir gelişme söz konusudur.
Konvansiyonel bankacılık esas itibariyle kapitalist
bir bankacılık olduğuna ve faizli işlemlere dayandığına göre, onların
enstrümanlarının İslamileştirilmesine yönelik çabaların, yeterince dikkatli
okunmadığı takdirde nihai olarak adeta “kapitalizmin İslamileştirilmesi” hatta “faizin
İslamileştirilmesi” gibi paradoksal bir faaliyete dönüşebilme tehlikesi vardır.
Her halükârda halihazırda İslam bankacılığı çerçevesinde kullanılmakta olan enstrümanların
son tahlilde daha çok kredi benzeri enstrümanlar olduğu inkâr edilemez (s. 73-74).
Hocaya göre kâmil manada bir İslami bankacılığın
gelişmesinin bir ortam meselesi olduğu kadar bir zaman meselesi olduğunu da
hatırda tutmak gerekir. İslami bankacılık henüz emekleme dönemindedir.
Dolayısıyla temsil ettiği potansiyel henüz bütünüyle, hatta yeterince hayata
geçebilme imkanını bulabilmiş değildir. Bunun için daha yeterli tecrübe ve beşerî
sermaye birikimine ihtiyaç vardır.
Ona göre İslami bankacılığın asıl başarması gereken
şey kredi ve benzerlerine dayanmayan
finansman enstrüman ve teknikleri geliştirmektir. Bunun bir adaptasyon değil,
bir inovasyon meselesi olduğu ve hiç kolay olmadığı açıktır.
Eğer İslami bankacılığın bir farkı ve orijinalitesi
olacaksa ve konvansiyonel bankacılığın çok da şık ve saygıdeğer olmayan bir
kopyası ve taklidi olmanın ötesine geçecekse bu tür meydan okumalara layık
oldukları şekilde mukabelede bulunabilmesi gerekir. Finansman mühendis ve uzmanları,
konvansiyonel bankacılık araç ve tekniklerinin İslamileştirilmesine yönelik
halihazırdaki kolaycı ve neredeyse oportünist yaklaşımlar yerine, hüner ve
becerilerini faiz ve kredi esası olmayan araç ve tekniklerin bulunmasına ve
geliştirilmesine yöneltebilseler daha yaratıcı ve saygın başarılara imza
atabilirler. Ayrıca İslamilik taşıyan çabaların meşru olmak kadar, gözlemcileri
tebessüm ettirmeyecek çabalar olması gerekir (s. 74-75).
Kanaatimce hocanın İslam bankacılığı konusundaki tespitleri üzerinde durulmalı ve konvansiyonel banka uygulamalarının ötesine geçilerek özgün finanasman teknikleri hayata geçirilmelidir.
Hocanın bu çalışmasında ikinci olarak
dikkat çeken görüş ise faiz yasağının amacına ilişkin değerlendirmelerdir.
Hocanın kanaatine göre, faiz yasağının esas hedefi
faizden ziyade kredi mekanizması veya aynı kapıya çıkmak üzere borca dayalı bir
iktisadi hayatı tasfiye etmektir. Başka türlü ifade etmek gerekirse, doğrudan
yasaklanan işlem faiz olmakla beraber, dolaylı olarak esas yasaklanmak istenen
şey onun işlerlik kazandırdığı kredi mekanizmasıdır. Bunun hikmetini de karz-ı
hasene hayatiyet imkânı bırakmak şeklinde ifade etmektedir.
Hoca ayrıca şu görüşlere yer veriyor: Nasıl ki, kredi mekanizması
bazı hikmetlere binaen doğrudan yasaklanmamışsa (keşke bu hikmetlerin neler
olduğunu da belirtmiş olsaydı), ortaklık esası da yine bazı hikmetlere binaen
doğrudan emredilmemiştir, ama her ikisi de faiz yasağının kaçınılmaz sonuçlarıdır.
Ayrıca bunlar faiz yasağının amaçlanmamış değil, amaçlanmış sonuçlarıdır.
Burada Kur’an’ın mesajı neden doğrudan vermek yerine
dolaylı olarak vermeye çalıştığını anlamak mümkün olamıyor. Bence hocanın bu
tezleri yeniden düşünmesinde yarar vardır. Kur’an’ın açıkça ortaya koyduğu bir
yasağın esas amaç olmadığını, onun yerine söylenmeyen bir şeyin esas amaç
olduğunu söylemek bana kabul edilebilir gibi görünmüyor.
Sabri Orman'a göre faiz yasağının amacı hem mikro hem de makro
seviyede zulmün izale edilmesi ve adaletin tesis edilmesidir. Çok genel bir
ifadeyle kredi/borç mekanizmasının devre dışı kalmasının esas itibariyle
birinci amaca (yani zulmün izale edilmesine), ortaklık esasına dayalı bir iktisadi hayatın tesisinin ise
ikinci amaca (yani adaletin tesis edilmesine) hizmet edeceğinin söylenebileceği görüşündedir. Bununla birlikte
ortaklık esasının kendi yapısına içkin bir başarı garantisi taşımadığını ve istismara
ve manipülasyona açık bir yapıda olmaları ölçüsünde ortaklıkların da zulme yol
açabileceklerini dikkate almak gerekir demektedir. Böyle bir riskin izalesi
için ise şeffaflık ve denetimi önermektedir.
Özetlersek Hocanın faize ilişkin düşüncesinin temelinde şu var: Faiz
yasağının esas hedefi borçlanmanın/kredi mekanizmasının ortadan kaldırılmasıdır.
Onun yerine de ortaklık yapısının alternatif olarak sunulmasıdır.
Bu görüşü kabul etmek oldukça zor. Zira Kur’an’da
açıkça yer alan hükmün yerine, açıkça yer almayan bir hedef ortaya
konulmaktadır.
Galiba mesele üzerinde daha fazla düşünmemiz gerekiyor.
Galiba mesele üzerinde daha fazla düşünmemiz gerekiyor.
Süleyman KALKAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder