Bir an
heyecanlandım, zira uzun süredir Kur’an’daki riba (faiz) yasağının
hikmetlerini, sebeplerini anlamaya çalışıyordum. Bu sefer cevabı buldum diye
düşündüm.
Sabri Orman Hoca
önemli bir iktisatçı. Sadece iktisatçı değil, kendi deyimiyle "İslami İktisat" konusunda önemli çalışmalara imza atmış olan bir bilim adamı.
Ayrıca Abdülazîz
Dûrî’den önemli bir eseri Türkçeye çevirmiş: İslam İktisat Tarihine Giriş,
(Endülüs Yay., İstanbul, 1991; İnsan Yay., 2014 ).
Fırsat
bulabilirsem söz konusu çalışmalara ayrıca değineceğim ama şimdi beni
heyecanlandıran kısmı anlatayım.
Sabri Orman Hoca
İktisat, Tarih ve Toplum adlı eserinde Kur’an ve İktisat: Kredi ve
Faiz Meselesine Makro-sistemik Bir Yaklaşım adıyla bir makaleye yer vermiş.
Aslında bu çalışma Altunizade Kültür Merkezi’nde 1999’da düzenlenen Kur’an ve
Bilimler Sermpozyumu’nda sunulan bir tebliğ imiş.
Başlık ve alt
başlık iddialı ve heyecan uyandırıcı. Ben de büyük bir heyecanla okudum bu
değerlendirmeyi.
Hoca faizi bağımsız
değişken olarak alıyor ve faizin varlığı ve yokluğu halinde ne gibi sonuçların
ortaya çıkacağını ortaya koymak istiyor.
Bu arada önemli
bir tespit yapıyor: Ona
göre faizin meşruiyeti üzerine yapılan tartışmaların önemli bir handikapı var.
Faize taraf olanların (yani faizi alan ve verenlerin) kazanç ve kayıpları mikro
seviyede ele alınıyor. Tarafların pozisyonları adalet ve zulüm kategorileriyle
değerlendiriliyor. Oysa bu yaklaşım bir bumerang etkisi yapabilir. Bu handikapı
aşmanın yolu ise buna ilaveten makro-sistemik bir yaklaşımın benimsenmesidir.
Ona
göre iktisadi sistemde temel problem kredi mekanizmasıdır. Burada finansal varlıklar belli bir faiz
oranıyla belli bir süre başkalarına kiralanır. Bir sözleşme ile finansal varlık
sahipleri bu varlıklar üzerindeki haklarını vade sonuna kadar karşı tarafa
devrederler. Böylece o varlıklar ile ilgileri kopmuş olur. Varlıklar
sahiplerinden bağımsız hale gelir. Adeta bu varlıklar sahiplerinden
bağımsızlaşarak otonom bir varlığa (bir meta) dönüşür veya gayrişahsi bir
nitelik kazanır. (Yani parayı finansal bir kuruluşa, örneğin bir bankaya
yatıran tasarruf sahibi ile parası arasındaki irtibat kopar, kişi parasının
nereye yatırıldığını, kime kullandırıldığını bilmez demek istiyor).
Bu
yapıda fon arzında bulunanlar orta ve düşük gelir sahipleridir. Tasarrufları
bir yatırımı finanse edemeyecek kadar küçüktür. Bunlar daha çok bağımlı
çalışanlardır. İktisadi girişim yapacak bilgi, tecrübe, itibar dinamizm ve
cesaretten yoksundurlar. Sayıları çoktur. Neredeyse fon arz edenlerin tamamı
bunlardır.
Fon
talep edenler ise müteşebbis diye bilinen, üst gelir sınıflarına mensup,
itibarlı, dinamik ve hatta agresif çok küçük bir gruptur.
Dolayısıyla
bu yolla fon talep edenler muazzam bir güce sahip olacaklardır. Özvarlıklarıyla
orantılı olmayan bir güç. Bir anlamda bunlar çayın taşı ile çayın kuşunu
vurmaktadırlar.
Bu
yapının ortaya çıkardığı sonuçlardan birisi ise, bağımlı çalışanların sayısının
artması, dolayısıyla bir gelir adaletsizliğinin ortaya çıkmasıdır.
Böyle
bir ortamda işçi patron kardeş olabilir mi? Bu toplum (Kur’ani ifadeyle) vasat
bir toplum olabilir mi? Tabii ki her iki soruya da Hocanın cevabı
olumsuzdur.
Faizin
var olduğu sistem böyle bir sonucu doğuruyorsa, Hocaya göre faizin olmadığı,
yani faizin yasak olduğu bir ortamda bu sonuçların zıddı ortaya çıkacaktır.
Ona
göre karz-ı hasen (karşılıksız, faizsiz borç verme) uygulaması çeşitli sebeplerle
devam edebilir. Ama bu uygulamalar marjinal seviyede kalacaktır. Zira karz-ı
hasen kredi sitemini ikame edemez. Onun yerine geçemez.
Hoca
burada işin en heyecan verici bölümüne geçiyor: Diyor ki, Kur’an faizi
yasaklamakla aslında kredi mekanizmasını tasfiye etmeyi amaçlamıştır. Ama bunu
açıkça söylememiştir. Çünkü karz-ı hasenin devamını istemiştir.
Burada
şu soru kafama takılıyor: Kur’an söylemek istediği bir şeyi neden açıkça
söylemesin? Kur’an’da o kadar çok istisna cümleleri var ki. Kredi mekanizmasını
yasaklamak istiyorsa açıkça söyler, ve illâ karz-ı hasen (karzı
hasen hariç) der geçerdi. Kanaatimce buna mani bir durum yoktu.
Peki
faiz olmayınca kredi mekanizmasının karşıladığı ihtiyaç nasıl karşılanacaktır?
Ortaklık yoluyla. Ona göre Kur’an bunu da söylemiyor. Hoca diyor ki, “bildiğim
kadarıyla Kur’an-ı Kerim’de bu yönde bir öneri yoktur. Adeta sorunun çözümü
insana bırakılmış gibidir.”
Ancak açıklanması gereken bir husus var. Ribanın (faizin) yasaklanmasına ilişkin ayetlere göre Kur’an açısından son derece önemli sayılan bir konuda ortaklık alternatifi
neden açıklanmamıştır ve bunu neden insanın bulması istenmiştir?
Yazıda
bu konuda bir açıklama bulamıyoruz. Ama ortaklığın yararları konusunda Hoca şu
değerlendirmeleri yapıyor: Ortaklık yoluyla sermaye ile sermaye sahibinin bağı
kopmamış olacaktır. Bu yapının bir başka sonucu da sermayedarı aktif,
dinamik, dikkatli bir müteşebbis olmaya zorlamasıdır.
Oysa
Hocanın başta yaptığı değerlendirmede de görüleceği üzere bunlar sermayedar
değil, küçük tasarruf sahipleridir. Ayrıca bunların tasarrufları çok küçük ve bir
girişim yapmaya yetmeyecek seviyededir. Hafızalarımızda hala
tazeliğini koruyan kötü uygulamalar olsa da, bu kadar çok kişiyi bir ortaklıkta
buluşturmanın bir yolu bulunabilir belki ancak, tüm tasarruf sahiplerini
müteşebbis olmaya nasıl zorlayacağız?
Ona
göre bu yapının diğer sonuçları ise şöyle: Ekonomide etkinlik artacaktır.
İşgücünün yapısı değişecektir. O tasarruf sahipleri artık bağımlı çalışan
değil, ortak olacaklardır. Yani aslında Hoca, herkes patron olacak, işçi
kalmayacak demeye getiriyor. Bu mümkün mü? Ayrıca o kadar küçük tasarruflarla
nasıl patron olacaklar ve çalışmaksızın geçimlerini nasıl temin edecekler?
Epeyce soru var aslında. Yazıda
cevapları olmasa da Hoca muhtemelen bunları düşünmüştür.
Hocanın
vardığı sonuç ise şu: Ortaklık esasına dayalı toplumda müminler kardeş
olabilirler (işçi patron ayırımı olmaz demek istiyor). Toplum da (Kur’an’da
sözü edilen) vasat bir toplum olabilir.
İnsanların
hepsini müteşebbis haline dönüştürmek. Kredi mekanizmasını yok etmek. Sabri Orman Hocanın çabasını takdir etmekle ve çalışmalarını son derece yararlı bulmakla birlikte, burada ortaya konulan amaçlar bana Kur’an’ın açıkça ifade etmediği, dolaylı söylemesi için de herhangi
bir sebep bulunmayan zorlama yorumlar gibi geldi.
Süleyman
KALKAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder