Müslüman İktisatçının Para ile İmtihanı[1]
Para insanlığın en önemli icatlarından birisidir.
İnsanlık paranın icadıyla tabir caizse bir sıçrama yaşadı, ticari ilişkiler,
insanlar arası mal ve hizmet değiş tokuşları çok daha kolay yapılır oldu. Para
medeniyetin inşasında temel dönüm noktalarından birisidir.
Bununla birlikte paranın icadı insan ve mülkiyet
ilişkisinde önemli değişikliklere de yol açtı.
Paranın olmadığı takas ekonomisinde tasarruf sahipleri
servetlerini fiziki olarak saklamak zorundaydılar. Serveti fiziki olarak
saklamak ise depolama vb. maliyetlere katlanmayı gerektiriyordu. Dolayısıyla
insanlık paranın icadıyla birlikte servetini daha kolay saklama ve biriktirme
imkanını da elde etmiş oldu.
Para asırlar boyunca, çeşitli maddeler, değerli metaller, kağıt para ve nihayet elektronik veya dijital para olmak üzere muhtelif şekillerde ortaya çıkmıştır.
İnsanlar
çok çeşitli maddeleri para olarak kullanmıştır. Hayvan derileri, kemikler,
boynuzlar, renkli taşlar, deniz kabukları vs. Zamanla bakır ve kurşun gibi daha
dayanıklı maddeler para olarak kullanılmaya başlanmıştır. Nihayetinde altın ve gümüş
para olarak kullanılmıştır.
Bilindiği üzere paranın üç temel fonksiyonu vardır, yani
para esas olarak üç şeye yarar. Bunlardan birisi mübadele/değişim aracı
olmasıdır. İnsanlar alım satım yaparken değişim aracı olarak parayı
kullanmaktadırlar. Bu, paranın en temel
fonksiyonudur ve bu konuda genel bir mutabakat mevcuttur.
Paranın ikinci fonksiyonu ise değer ölçüsü ve hesap
birimi olmasıdır ki bu da genellikle kabul edilen bir fonksiyondur.
Paranın üçüncü fonksiyonu ise servet saklama, değer
biriktirme yani tasarruf aracı olmasıdır ki bu fonksiyona ta ilk
çağlardan itibaren felsefi ve ahlaki gerekçelerle itirazlar olmuştur.
İlk İslam alimleri parayı bir
mübadele aracı, değer ölçüsü, hesap birimi olarak kabul ettiler ama paranın
değer saklama (store of value) fonksiyonuna itiraz ettiler. Dolayısıyla
faizle borç verilmesine karşı çıktılar, bunu bir haksızlık olarak gördüler.
Çünkü bu paranın fonksiyonuna aykırıydı.[2]
Tarihsel serencamına baktığımızda para çeşitlerini
şöyle sıralayabiliriz:
Mal-para: Hem para olarak hem de yapıldığı madenden dolayı mal olarak
değeri olan yani çifte değere sahip olan paralardır. Altın ve gümüş paralar
gibi. Bu paralar günümüzde para olma özelliklerini büyük ölçüde yitirmişlerdir.
Temsili paralar: Bu tür paraların değeri itibaridir. Yapıldığı madde dolayısıyla
bir değeri yoktur. Ufaklık paralar (fels/fülüs) ve kağıt paralar gibi. Kağıt
paranın üzerinde yazılı değer dışında, kağıt olarak ayrı bir değeri yoktur.
Gücünü o parayı çıkaran merkez bankasından (yani arkasındaki devletten) almaktadır.
Bugün en yaygın ve hakim para çeşidi kağıt paradır.
Kaydi Para (Banka Parası):
Bankalarca yaratılan paradır. Bir anlamda üzerine çek keşide edilebilen cari
hesaplardaki mevduattır.
Dijital para:
Teknolojinin gelişimiyle ortaya çıkan, blockchain esasına dayalı bitcoin
vb türden teknolojik paralardır.
İslam’dan önce Araplar dinar ve
dirhem denilen paraları kullanıyorlardı. Dinar (altın para) Bizanslılarca,
dirhem (gümüş para) ise İranlılarca basılmış olan paralardı. Bunların dışında
da paralar mevcuttu: Mağrib ve Yemen dirhemleri gibi.
O devirde kullanılan dinar ve
dirhemler mal-para idi, yani paraların üzerinde yazılı değer ile metal olarak
değerleri arasında uyum vardı. Dinar ile dirhemin değerleri arasındaki oran
1/10 idi. Medine’de 10, 12 ve 20 kırat ağırlığında üç çeşit dirhem vardı.[3]
Bilindiği üzere, Hz. Muhammed döneminde para
basılmamış, Mekke ve Medine’de söz konusu Bizans ve Sasani paraları mübadele
aracı olarak aynen kullanılmaya devam edilmiştir.
Nitekim Kur’an’da da dinar ve dirhemden ismen söz edilmektedir.[4]
Resulullah çeşitli
gerekçelerle mevcut para sistemine müdahale etmemiş olsa dahi, tedavül şekline ve kullanımına dair düzenlemeler yapmış, bu kabilden olmak üzere dolaşımdaki paraların kırpıntı yoluyla eksiltilmesini yasaklamıştır. O'nun paraya müdahale etmemesi, iktisadı hayatta sıkıntılar meydana
getireceği endişesine
bağlanmaktadır. Zira o tarihte bütün devletler tarafından mübadele aracı olarak kabul edilen altın ve gümüş paranın kaldırılıp yerine
başka paranın ikamesi
imkânsız gibidir.
Resulullah böyle bir müdahalenin henüz dışa bağımlı bir ekonomiyi ne derece etkileyeceğini muhtemelen anlamış ve bu nedenle paraya
müdahale etmemiştir. Zaten
o dönemde para maddesi olarak kullanılacak
başka değerli maden olmadığı gibi,
eldeki imkanlar yeni tarzda para basmaya da elverişli değildir. Bunun yanında Resulullah'ın dini tebliğ çalışması bu türlü bir hadiseye
eğilmesine meydan
vermemiştir. Resulullah'ın vefatından sonra Hz. Ebu Bekir (573-634)
de parayla ilgili herhangi bir düzenleme yapmamıştır. [5]
Hz. Muhammed döneminde bu paraların kullanılmasına ya da Müslümanların kendi paralarını basmalarına yönelik olarak bir tartışma olup olmadığını bilmiyoruz.
Aksine, Hz. Muhammed’in Medine pazarında takas yerine
parasal ekonomiyi teşvik ettiğine dair rivayetler mevcuttur.
“…eritme ve kırpma gibi yollarla sağlam sikkelerin
gereksiz yere bozulmasını yasaklayan Hz. Peygamber’in (s.a.v.) paranın mevcut
değerini korumaya çalıştığı ileri sürülebilir. Yine mallar arasındaki takas
ekonomisine, ribâ tehlikesinden dolayı bazı sınırlamalar getirerek para
ekonomisine geçişi hızlandırmayı ve para piyasasını hareketlendirip
güçlendirmeyi hedeflediği düşünülebilir.
O dönemlerde Bizans dinarları (Rûmiyye veya
Herâkliyye) yanında Sâsânî dirhemleri (Kisreviyye) ve Yemen dirhemleri
(Himyeriyye) tedavülde kalmıştır. Yani altın ve gümüşe dayalı çift maden
sistemi yürürlüktedir. Tedavülde fels denen bakır paralar da bulunmaktadır,
ancak bunlar daha çok bozuklu ihtiyacını gidermek için çıkarılmışlardır.
Arapların eskiden beri kullanageldikleri Bizans ve Sâsânî
paraları ticari ilişkilerde kolaylık sağladığı için aynen korunmakla birlikte, Hz.
Ömer döneminden itibaren üzerlerine İslam devletine ait olduklarını gösteren
bazı ibareler eklenerek yeni sikkeler de kesilmiştir. Hz. Ömer’in bu girişimi
özellikle zekat ve haraç ödemelerinde kolaylık sağlayacak standart ağırlıkta
bir dirhem tedavüle sürme arzusundan kaynaklanmaktadır.”[6]
Rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla Hz. Muhammed takas
yönteminde malların değerlerinin tam olarak tespitinin zor olacağı, dolayısıyla
tarafların haksızlığa uğrayabileceği düşüncesinden hareketle, iki farklı malı
birbiriyle farklı ölçülerde takas etmek yerine, satılacak malın öncelikle
paraya çevrilmesini (yani para karşılığı satılmasını) daha sonra da o parayla
istenilen maldan satın alınmasını tavsiye etmiştir. Bu tavsiye Müslüman iktisatçılarca
parasal ekonomiye geçişi teşvik şeklinde yorumlanmıştır.
Bugün para ile egemenlik arasında kurulan ilişkiyi
dikkate aldığımızda anlamakta zorluk çeksek de, o gün mevcut Bizans ve Sasani
paralarını kullanıyor olmaktan dolayı herhangi bir rahatsızlık duyulmadığı
anlaşılmaktadır.
Bunun çok çeşitli sebepleri olabilir. Hz. Muhammed’in
Medine’de geçirmiş olduğu sürenin çok kısa olması ve bu süre içerisinde
uğraşmak zorunda olduğu sorunlar nedeniyle bu konu üzerinde durulamamış
olabilir. Bunun yanında tedavüldeki paraların mal-para şeklinde olması, yani
paranın üzerinde yazılı değerle metal değerinin birbirine yakın olması gibi
sebeplerle de mevcut paraların kullanılmasında bir sakınca görülmemiş de
olabilir.
Kur’an’da da bu paralara ismen atıfta bulunulmakla
birlikte, hangi paraların kullanılması gerektiğine veya gayrimüslimlerce
basılmış olan bu paraların Müslümanlarca kullanılmasına yönelik olarak lehte
veya aleyhte bir değerlendirmede bulunulmamaktadır.
Daha sonraları, fetihlerle birlikte İslam
topraklarının genişlemesi, ekonominin büyümesi, farklı paraların tedavülde
olması vb. sebeplerle para konusu üzerinde durulmaya ve devlet genelinde birlik
ve kimlik sorunları ve başta zekat toplama işi olmak üzere maliyenin
gerektirdiği standardizasyon ihtiyacı nedeniyle yeni çözümler üretilmeye
çalışılmıştır.
İslam dünyasında parayla ilgili ilk düzenlemeler Hz. Ömer
zamanında yapılmıştır.
Hz. Ömer'i -tabir caizse- böyle bir ıslahata mali ibadetlerle ilgili şikayetler
ve problemler yönlendirmiştir. Zira zekatın verilişi esnasında, İran dirhemlerinin
farklı ağırlıkta oluşları nedeniyle problem çıkınca, İran dirhemlerinin veya
bunlardan en çok kullanılanlar olan Bağli ve Taberi dirhemlerinin ortalamasını "Şer'i
Dirhem" kabul etmiştir. Bu tarihten sonra dirhemle dinar arasındaki oran 7/10
olmuştur. Yirmi, on iki ve on kırat ağırlığındaki İran dirhemlerinin ağırlıklarının
ortalaması olan on dört kıratı veya bunlardan en çok kullanılanları olan Bağli
ve Taberi dirhemlerinin ağırlıklarının yarısını şer'i dirhem olarak kabul etmiştir.
Hz. Ömer’in yaptığı ıslahatın pratikte bir neticesi olmamış, yine eski
dirhemler kullanılmaya devam etmiş; yani teoride paranın ağırlığı belli olmasına
rağmen, pratikte tespit edilen ağırlıkta para basılmamıştır. Yalnız bu ıslahat,
mali yükümlülüklerin yerine getirilmesinde ölçü olarak kabul edilmiş ve kullanılmıştır.
Fakat bu tarihte yapılan ıslahatın tek nedenin, mali yükümlülüklerin
ödenmesindeki sıkıntı olmaması gerekir. Zira bu tarihlerde eskiden beri var ola
gelen dinar ve dirhem arasındaki mübadele değeri uzun süre devam etmeyerek
bozulmuş, Ömer zamanında bir dinar on iki dirhem olmuştur. Hz. Ömer, yaptığı ıslahatla
dinarla dirhem arasında bir oran belirlemiştir. Ebu Davud, Hz. Ömer'in,
halifeliği esnasında okuduğu bir hutbede develerin değerinin arttığından bahsettiğini
ve diyeti, altını olanlar için bin dinar, gümüşü olanlar için on iki bin dirhem
kabul ettiğini nakletmektedir. Bu olaydan da anlaşıldığına göre dinarla dirhem
arasındaki oranın bozulmasının neticesinde parayla ilgili ödemelerde netlik sağlayamama,
bu düzenlemeyi zaruri kılmıştır.[7]
Gerçek anlamda ilk İslam parası Emevi halifesi Abdülmelik b. Mervan
(H. 65-86/M. 685-705) tarafından bastırılmıştır.[8] Yani ilk
İslam parası hicretten ancak 70-75 yıl sonra basılabilmiştir. Dolayısıyla daha önce basılan paraların tamamı
Bizans ve İran tarzındadır.[9]
Abdülmelik b. Mervan (ö.86/705), önce H.72 tarihinde bir miktar, daha sonra H.75, 76 veya 79 tarihinde tekrar çok miktarda dirhem ve dinar bastırmış ve vilayetlere gönderdiği bir genelgeyle bu paraların basımını emretmiş, darphane dışında para basımını yasaklamış, önceden kullanılan Bizans ve İran paralarını toplatmıştır, fakat Sasani tarzında basılmış dirhemler bazı şehirlerde bir süre daha tedavülde kalmıştır. Abdülmelik döneminde Ömer'in belirlediği ölçülerle dirhem basılmıştır. Zekatın ödenmesinde ve diğer mali vergilerde bu dirhemler ölçü alınmıştır.[10]
Müslümanlar açısından para konusundaki yaklaşım oldukça önemlidir çünkü İslam’ın en önemli iktisadi hükmü sayılan (ve modern İslam iktisadı çalışmalarının bel kemiğini oluşturan) riba/faiz yasağı para konusundaki bu temel yaklaşıma dayanmaktadır.
Müslümanlar parayı sadece bir mübadele aracı olarak
gördükleri, parayı kendi başına bir mal olarak görmedikleri için paradan para
kazanmayı (ribayı) meşru görmemişlerdir.
Kapitalizmden
farklı olarak İslam parayı bir mübadele/değişim aracı ve bir değer ölçüsü
olarak kabul eder ancak bir mal olarak kabul etmez. Çünkü para kendi başına bir
fonksiyon icra edemez. Para ancak gerçek bir mal mübadelesi söz konusu olunca
veya bir hizmet satın alındığında işe yarar. Dolayısıyla da bir mal gibi vadeli
olarak satılamaz.[11]
Bununla
birlikte, kapitalist dünyada para, bir mübadele aracı ve bir değer ölçüsü
olmanın yanında, bir mal gibi ele alındığı için diğer mallar gibi onun da bir
fiyatı vardır. Dolayısıyla ödünç almak isteyen o bedeli ödemek zorundadır. O
bedele faiz denmektedir.[12]
Zaman içerisinde para kavramında ve uygulamasında
önemli değişiklikler olmuş, en önemlisi kağıt para icat edilmiş, bir süre
altına bağlı olarak yürütülen sistemin, 1970’lerde altınla bağlantısı tümüyle
kopartılmış, banka parası ve dijital paraya doğru eğilimler ortaya çıkmış,
ancak Müslüman iktisatçıların mal-paraya dayalı para anlayışı, paraya
yaklaşımları pek değişmemiştir.
Muhtemelen bundan sonraki süreçte de teknolojinin
gelişmesiyle birlikte fiziki para ihtiyacı giderek azalacak, para önemli ölçüde
kaydi ve sanal bir değere dönüşecektir.
Oysa Müslüman alimlerin kafasındaki para genellikle
altın ve gümüş gibi mal-paralardır. Yani bizatihi değerli olan madenlerden imal
edilmiş paralardır. Para denildiği zaman mal-parayı düşünen Müslüman alimler
hem altına dayalı olarak ihraç edilen kağıt parayı hem Bretton Woods sistemini hem
de 1970’lerden sonra altınla bağlantısı kopartılmış olan kağıt parayı kabullenmekte
zorlanmışlardır.
Zira İslam alimleri tarafından altın ve gümüş yaratılış
itibarıyla para kabul edilirken, diğerleri ıstılahi para kabul edilmiştir.[13]
Müslümanlardaki bu mal-para anlayışı o kadar köklüdür
ki, riba tartışmalarında mal-para olmayan felslerin (bakırdan yapılmış olan bozuk
paraların) faiz kapsamında olmayacağı sonucuna varanlar bile olmuştur.
Mesela Şafiilere göre semeniyyet (para olma vasfı)
sadece altın ve gümüşte vardır. Bu iki maddeye para olarak diğer mübadele
vasıtaları kıyas edilemez. Buna göre felsler (bozuk paralar) ribevi (faize
konu) maddelerden sayılmaz. Yani felslerde riba [faiz] tahakkuk etmez; birini
diğerine karşılık, fazlalıklı olarak satmak caizdir. Altın ve gümüşte riba
illeti olarak semeniyyet vasfını kabul eden Malikilere göre de durum aynıdır.
Altın ve gümüşe başka maddeler kıyas edilemez.[14]
Şafiilere göre para ister basılı olsun ister olmasın,
altın ve gümüştür. Buna göre tedavülde bulunsalar da altın ve gümüş dışındaki
paralar faize konu (ribevi) maddelerden sayılmazlar.[15]
Yani altın ve gümüşe dayalı paralarla yapılan bir borç
ilişkisinde fazladan bir kuruş bile alınsa riba/faiz olarak addedilirken, aynı
şey bozuk paralarla yapılırsa riba kapsamından çıkmaktadır.
Aynı durum bir ölçüde kağıt para için de söz konusu
olmuştur. Kağıt para, altın ve gümüş gibi bizatihi değer ifade eden bir mal
olmadığına göre, onunla yapılan işlemin faiz olmayabileceği dahi ileri sürülebilmiştir.
Orta Çağ’da kağıt paraya benzer uygulamalar görülmemiş
değildir. Fakat bu uygulamalar gelişmiş bir para ekonomisine sahip olmasına
rağmen, büyük bir ihtimalle ancak altın ve gümüşün para olabileceği inancının
halk vicdanına yerleşmiş olmasından dolayı İslam ülkelerinde yürürlüğe
konamamıştır. Mesela Uygurlar daha XI. Yüzyılda kumaş parçaları üzerine mühür
basarak kağıt para gibi kullanıyorlardı. Çin’de de eskiden beri bu tür
uygulamalar olduğu bilinmektedir. Moğollar zamanında alışverişin 25 adedi 1
dinar karşılığı tedavüle sürülen kağıt paralarla yapılması zaruriydi ve bundan
kaçınma veya kalpazanlığın cezası ölümdü. XIII. Yüzyılda Kubilay Han da altın
ve gümüş karşılığında piyasaya kağıt para çıkarılmasını emretmişti. Çin kağıt
parasına çav (chao) adı veriliyordu ki İlhanlılar da bu isimle onu İran’da
tedavüle sürmek istemişlerdi. Bununla birlikte İslam dünyasında kağıt para
geleneği olmamasından ve özellikle fıkhi hükümlerin belirlediği zihniyet
yüzünden halkın direnmesiyle ortadan kaldırılmıştı. Asırlar sonra ilk Osmanlı
banknot tecrübesinin başarısızlıkla sonuçlanmasının temelinde de aynı sebep
olmalıdır.[16]
Avrupa'da Rönesans sonrasında kağıt para kullanılmaya
başlanmasına rağmen, Osmanlı Devletinde ancak l9. yüzyılda kullanılmıştır.
Gerekli bütün tedbirlerin alınmasına rağmen kağıt para I. Dünya harbine kadar tutunamamış
ve birden fazla kaime ihracı denemesinde başarısız olunmuştur. Bu dönemde kağıt
para hiç bir surette asli para olarak kabul edilmemiştir. Bunlar, devlet
iradesiyle çıkarılmasına rağmen, güven duyulan din otoriteleri tarafından çözüme
bağlanmadığından, halk tarafından ilk başta rağbet görmemişlerdir.
Başlangıçta dönemin bilginleri para kavramını ve yeni çıkan
para türünün hukuki niteliğini ortaya koyamamış ya da yanlış değerlendirmeler
yapmışlardır. Bu nedenle bazı bilginler Hanbelilere göre kağıt parada zekatın
olamayacağını belirtmiştir. Bunun yanında konunun ciddi şekilde tartışılması,
bu paranın toplum içinde genel kabul görmesinin ardından zekat gibi konularda
problemlerin yaşanmasıyla olabilmiştir.[17]
Merhum Ömer Nasuhi Bilmen bu konuda şunları
söylemektedir: "Kaime ve evrak-ı nakdiyye denilen kağıt paralar …nükud
hükmündedir. Çünkü bunlar altın ve gümüş gibi tedavülü müteareftir. Bunların karşılıkları
hakiki veya itibari olarak mevcut bulunmaktadır."[18]
Kağıt parayı doğru anladığı görülen merhum Ömer Nasuhi
Bilmen’in haklı olarak o dönemin uygulamasında kağıt paraların karşılıklarının
mevcut olduğu anlayışından hareket ettiği görülmektedir. Bugün artık kağıt
paranın altın vs. herhangi bir şeyle bağlantısı veya karşılığı da
bulunmamaktadır.
Müslümanlardaki bu mal-para anlayışı o kadar etkili ve
sürekli olmuştur ki, yakın dönemlerde bile altına dönülmesi, altına dayalı
İslam dinarının ihraç edilmesini savunan Müslüman liderler ve iktisatçılar
olmuştur.
Bunlardan bazıları, özellikle dünya finansal krizini
takiben, İslam dünyasının bir an önce altına dayalı İslam dinarı sistemine
geçmesi gerektiğini ileri sürmektedirler. Onlara göre İslam dinarına geçildiği
takdirde, enflasyon, işsizlik vb. bugün modern ekonomik sistemlerin tüm
hastalıkları da ortadan kalkacaktır. Oysa tarihsel tecrübe, metal para
sistemlerinde enflasyonun önlenemediğini, faiz oranlarının ise sıfırdan büyük
olduğunu ortaya koymaktadır. İslam’ın temel hedeflerinden sayılan sıfır faizin
ise kağıt para sisteminde gerçekleştirilebileceği son dönemlerde yaşanan
tecrübelerle (mesela Japonya örneği) ortaya konulmuştur.[19]
Yine aynı anlayışı savunanlardan bazıları Kur’an’da
bizzat dinar (altın) ve dirhemden (gümüş) söz edildiği için İslam parasının
ancak bunlar olabileceğini ve hatta (“inananların cennette altın bilezikler
takacaklarına” dair Fatır suresi 33. ayetten hareketle) sadece bu dünyada
değil öbür dünyada bile altın ve gümüşün geçerli olacağını ileri sürmektedir.[20]
Makrizi’ye göre dinar ve dirhemi ilk kullanan Hz.
Ademdir.[21]
Oysa elimizde buna dair arkeolojik veya antropolojik bir delil mevcut değildir.[22] Gazali ve İbn Haldun’a
göre de Allah altın ve gümüşü para olarak kullanılması için yaratmıştır.[23]
Kanaatimizce kağıt paranın icadı ve daha sonraları
kağıt para ile altının bağlantısının kopartılması ve nihayet dijital paranın
icadı klasik dönemlerdeki mal-para anlayışını kökten değiştirmiştir.
Bugün elektronik veya dijital paralar konusunda da bir
kafa karışıklığı yaşanmaktadır. Para artık itibari bir şeydir. Önemli olan onun
fiziken var olup olmaması, elimizde nakit veya kağıt olarak var olması ya da
banka hesabında rakam olarak görünmesi, sanal veya gerçek olması değil,
insanların bunlara itibar etmesi, onu bir değişim aracı, değer ölçüsü ve hatta
bir servet biriktirme aracı olarak görmesidir. Bu fonksiyonları yerine
getirebilen ve insanlarca kabul gören her şey paradır.
Klasik
dönem İslam alimlerinin genel anlayışı mal-para şeklinde olsa da, arada Hanefi
alimlerinden İmam Muhammed gibi farklı düşünenler de çıkmıştır. Hatta İmam
Muhammed’in paraya dair görüşü neredeyse bugünün para anlayışı ile bire bir örtüşmektedir:
İmam Muhammed’e göre felsler (bozuk paralar) halk tarafından para olarak kabul
edilmişlerdir… Halkın örfünde bunlar para olarak kabul edildikleri müddetçe,
aynlarına (madenlerine) itibar edilmeksizin para muamelesi görürler.[24]
Kanaatimce Hz. Ömer’in bir ara deve derisinden para basma düşüncesi de döneminin çok ilerisinde bir düşünce olarak ele alınabilir.
Dolayısıyla elimizde muazzam bir birikim de varken, bugün parayı, fonksiyonlarını, parasal sistemi, uluslararası finans sistemini kavramadan sadece geleneksel mal-para anlayışından hareketle doğru bir yaklaşım sergilenmesi mümkün görünmemektedir. Sorunun çözümü önce bugünü iyi anlamayı, iyi tahlil etmeyi gerektirmektedir. Mevcut parasal yapının işleyişini ve paranın fonksiyonlarını anlamadan geçmişi olduğu gibi bugüne taşımak bugünün gerçeklerinden kopuk bir anlayışa yol açacaktır.
Karşı karşıya olduğumuz durumu ashab-ı kehfin
durumuna benzetebiliriz: Aradan çok zaman geçmiş, cebimizdeki para dahil her
şey değişmiş. Muhtemelen pazar yeri, pazarın işleyiş şekli, satıcılar,
alıcılar, pazarda satılan ürünler ve insanların anlayışları değişmiş. Biz bütün
bunlardan habersiz, cebimizdeki parayla alışveriş yapmak istiyoruz.
Paranın bundan önceki aşamalarında mevcut durumu
anlamakta geç kaldık. Bu sefer de benzer bir şey olmasın istiyorsak, o muazzam
tarihsel tecrübe ve birikimimizi de göz önünde tutarak mevcut durumu adamakıllı
tahlil ettikten sonra önerimizi sunmak zorundayız.
[1] Yetkin Düşünce Dergisi'nin 18. sayısında (Nisan, Mayıs, Haziran 2022) yayımlanmıştır.
[2] Ahsan Shafiq, Contemporary Debates in Islamic Monetary
Economics, Islamic Monetary Economics, Londra, 2021, s. 220
[3] Dr. Beşir Gözübenli, Para
Kavramına İslami Yaklaşım Üzerine Bazı Düşünceler, Para, Faiz ve İslam,
İstanbul, 1987, s. 72.
[4] “Onu (Yusuf’u) düşük
bir fiyatla, birkaç dirheme sattılar” (12/20).
“Ehl-i kitaptan
öyleleri vardır ki, onlara yüklerle altın ve gümüşü emanet bıraksan, onu sana
noksansız iade ederler. Yine onların öyleleri vardır ki, ona bir dinar
emanet bıraksan tepesine dikilip ısrarla istemedikçe onu sana iâde etmez.”
(3/75)
[5] Ali Keleş, İslam’a Göre Para
Kavramı, Yayınlanmamış doktora tezi, Bursa, 1998. S.41, 42
[6] Cengiz Kallek, Sosyal Servet,
2. Baskı, İstanbul, 2018, s. 33, 34.
[7] Ali Keleş, İslam’a Göre Para
Kavramı, Yayınlanmamış doktora tezi, Bursa, 1998 s. 42, 43.
[8] Abdülaziz Bayındır, Ticaret ve
Faiz, Süleymaniye Vakfı Y., İstanbul, 2007, s. 157.
[10] a.g.e. s.49.
[11] Muhamman Akram Khan, An
Introduction to the Islamic Economics, Islamabad, 1994 (ilk baskı 1945), s.
34
[12] a.g.e., s.32
[13] Ali Keleş, İslam’a Göre Para
Kavramı, Yayınlanmamış doktora tezi, Bursa, 1998 s. 90
[14] Mehmet Erkal, Madeni Para, Banknot
ve Kağıt Para Mübadelesinde Faiz, Para, Faiz ve İslam, İstanbul, 1987,
s. 175.
[15] Abdülaziz Bayındır, İslam’da Faiz
Mefhumu ve Unsurları, Para, Faiz ve İslam, İstanbul, 1987, s. 134.
[16] Ahmet Tabakoğlu, İslam’da Para
Politikası Hakkında Bir Deneme, Para, Faiz ve İslam, İstanbul, 1987,
s.82, 83.
[17] Ali Keleş, İslam’a Göre Para
Kavramı, Yayınlanmamış doktora tezi, Bursa, 1998 s. 100
[18] Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam
İlmihali, İstanbul, 1986, s.331
[19] Murat
Çizakça, The Islamic Dinar- Myths and Reality (İslam Dinarı-Efsaneler ve
Gerçek), ISRA International Journal of Islamic Finance, c. III, s. 1,
2011
[20] Bu görüşleri savunan İmran Hosein
ile benzer şekilde altın parayı savunanlar arasında Umar İbrahim Vadillo,
Moussa Larbani ve Ahmed Kameel Mydin Meera gibi Müslüman iktisatçılar da
bulunmaktadır. Bkz. Alam I. Asadov, Money in Islam-A Social Contract Perspective,
IJIE, C.2, s.1, Ocak-Haziran,2020, s.40, 43.
[21] Makrizi,
en-Nukud el Arabiyye ve’l İslamiyye s.2’den naklen Rıfat Uslu, İslam
Hukukunda Para Birimleri, Journal of Islamic Research, 2014, c. 25, s.
1, s. 29.
[22] Zeyneb
Hafsa Orhan, Money from the viewpoint of Islam, History of Islam and Islamic
Economics, Islamic Monetary Economics, Londra, 2021, s. 4.
[23] Ahsan
Shafiq, Contemporary Debates in Islamic Monetary Economics, Islamic Monetary
Economics, Londra, 2021, s. 220
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder