Balkon ve Huzur [1]
Ne yazık ki çok geç kaldım. Biliyorum çok şey kaçırdım. En azından son 4- 5 ayını yakalayabildim, katılmaya başladıktan sonra da neredeyse hiç aksatmadım. Cuma günlerini iple çektim, keyifle ve sonuna kadar izledim tartışmaları, aktif olarak katılmasam da.
Karantina Sohbetleri’nin tamamına katılamadığım için de değerlendirmelerim eksik ve yanlış olabilir.
Pandemi hayatımızda önemli değişikliklere yol açtı. Alışkanlıklarımız, gündelik hayatımız, ilgilerimiz, uğraşlarımız değişti, farklılaştı.
Her
akşam bir dijital platformda sohbetlere, tartışmalara, derslere ve
konferanslara katılmak adet oldu. Yeni hayat tarzımız, yeni alışkanlığımız oldu
bu “dijital eylemler” bir bakıma.
Söyleyecek
sözü olanlar için de bu iyi bir fırsat oldu. Herkes eteğindeki taşları dökme
imkanı buldu.
Sanırım toplumun genelinden biraz farklı olarak “muhafazakar” camia bu dönemi daha iyi değerlendirdi. Öğrenme, talip olma/talebe olma geleneği etkili oldu kanımca ve bu platformlar birer dershaneye, okula dönüştürüldü. O bakımdan iyi de oldu.
Karantina
Sohbetleri’ni farklı kılan neydi? Aslında o da söz konusu “furya”nın bir
parçasıydı ama burada daha çok muhafazakar mahallenin eli kalem tutan okumuş
yazmışları bir araya gelmişler ve daha “ciddi”, daha “entelektüel” daha “ilmi”,
daha “akademik” ve daha “çizgi dışı” konuları ele alıyorlardı.
Bir
elitler meclisi mi? Avamdan ziyade havassın alındığı bir seçkinler topluluğu
mu? Bir parça öyle. İsteyenin istediği zaman girip çıktığı bir yer değil en
azından, ancak meclisteki birisinin referansıyla kabul edilmek bile böyle bir
algıyı teyit ediyor sanki.
Yeni
olan, farklı olan ne peki? Gelenekselin modern bir tarzda sunumu denebilir mi?
Belki. Modern olduğu her halinden belli. Ya da “geleneksel”e yaslanan, ondan
kopmamaya çalışan, onu “modernite” içinde anlamaya, anlamlandırmaya
çalışanların çabası mı demeli?
Benim
için bu platformu ötekilerden daha cazip kılan husus ise belli sınırları olsa
da “farklı olana kendini ifade fırsatı ve imkanı vermesi, farklı olana tahammül
göstermesi, onu dinlemesi” idi her şeyden önce.
Konuyu
uzmanından dinlemek güzel. Bir konuya emek vermiş, yıllarını bir meseleyi
anlamaya, yorumlamaya adamış insanları dinlemek çok güzel. Emeğe, araştırmaya,
bilgiye saygı.
Karantina
Sohbetleri’nin konuşmacıları uzaktan-yakından “bizim mahallenin” çocukları.
Dolayısıyla konuşanlar da dinleyenler de aynı mahalleden. (İlk bölümlere
yetişemedim) ama gördüğüm kadarıyla mahalle dışına pek çıkılmamış.
Mahalle
dışına pek çıkılmamış olsa da mahallenin ne kadar farklı sesinin ve renginin
olduğu tüm açıklığıyla ortaya konulmuş oldu. Biz bu kadarını gördük ama muhtemelen
mahalle bizim gördüğümüzden daha da renkli.
Eğer
bu platform bir şekilde devam edecek olursa, mahallenin diğer renk ve seslerini
keşfetmeye mutlaka devam etmenin yanında, başka mahallelere de gidilmesi, evden
çıkılmasa bile öteki mahallede yaşayanların da çağırılması kaçınılmaz
olacaktır.
Sunumlar
kadar soru-cevap bölümleri de verimliydi Karantina Sohbetleri’nin, hatta bazı
hallerde sunumdan da verimliydi. Oto sansür demeyelim ama kendince haklı
sebeplerle söylemek istediklerinin, söyleyebileceklerinin hepsini söyleyemeyen
konuşmacıların açılması için iyi bir fırsat oldu çoğu kere. Sunum sırasında
(teknolojiye yabancılığın getirdiği zorluklar vs.) sebebiyle muhtemelen duvara,
boşluğa konuşuyormuş hissine kapılan ve sanal ortamın yapaylığı nedeniyle kısa
kesme ihtiyacı duyan kimi konuşmacılar için soru cevap bölümü “kurtarıcı” oldu
zaman zaman. Soru cevapla birlikte
kendisini dinlemekte olan “gerçek” insanların varlığını fark etmek, kimi
konuşmacıların daha fazla bir şeyler söylemesine, başlangıçta söylemekten
çekindiği şeyleri söylemesine de vesile oldu sanırım.
Bu
vesileyle genellikle aynı kişilerden oluşsa da soru soranların da
birikimleriyle göz dolduran, her birisinin konusunda uzman kişiler olduğunu
görmek, katkılarından yararlanmak ve uzaktan da olsa onları tanımış olmak da
mutlu etti beni.
Sessiz
çoğunluğu daha fazla işin içine sokmak ve katılım çemberini daha da genişletmek,
küçük bir grubun konuştuğu, çoğunluğun izlemekle yetindiği bir görüntüden
kurtulmak ne ölçüde mümkün olur bilemiyorum. Karantina Sohbetleri (veya benzeri
bir şey) devam edecek olursa muhtemelen gelecekte üzerinde durulacak konulardan
birisi bu olacak kanaatimce.
Karantina
Sohbetleri hangi ihtiyacı karşıladı? Niçin bu kadar sürdürülebildi? Son güne
kadar canlılığını korumasının gerisinde ne vardı? Neye karşılık geliyordu
acaba?
Bu
grubu nasıl tarif edebiliriz?
Bu
sorulara net cevaplar verebilmek çok kolay olmayacak sanırım.
Dışarıdan
bakanlar için, yirmi otuz sene öncesinin “itilmiş kakılmışları”, hatta İran
Devrimi’nden sonra Kur’an’da olduğunu fark ettiğimiz ve artık durumumuza da uygun
düşmediği için kullanmaktan vazgeçtiğimiz Kur’an ifadesiyle dünün “müztez’afları”,
şimdinin öyle veya böyle iktidardan nasiplenen ve iktidarda olmanın verdiği
güvenle biraz da üst perdeden konuşan İslamcı aydınları gibi görülebilirler.
Aynı
bakış açısıyla bir şekilde iktidarın bir parçası olmuş ve halen mevcut konumunu
dahi ona borçlu olan, ama giderek bir kenara itilmiş, ağırlıkları azalmış,
artık pek sözü dinlenmeyen, hatta olan biteni ve gidişatı anlamakta güçlük
çeken ama hepsinden öte kafası karışık ve içinde bir huzursuzluk hisseden ve bu
huzursuzlukla ne yapacağını bilemeyen, bu huzursuzluk ve can sıkıntısıyla “ara
sıra balkona çıkan” ama yanlış anlaşılmaktan da çekinen, bu korkuyla hemen
içeri giriveren ve eski eşyalarına yeniden sevgiyle bakan entelektüeller gibi
de algılanabilirler.
Bir
arayış, bir huzursuzluk, bir kafa karışıklığı olduğu kesin.
Bunlar
sadece gerçeği arayan hakikat aşıkları mı yoksa o huzursuzluğu ifade etmek
isteyen ama onu da tam olarak ifade etme cesaretini bulamayan bu nedenle
ızdırap çeken insanlar mı?
İktidarın
merkezindeyken yapmaları gerekenleri şu veya bu sebeple tam olarak yapamayan,
söylemeleri gerekenleri söyleyemeyen, bütün bunların verdiği huzursuzlukla
yeniden bir şeyler söylemek isteyen, ama söyleyeceklerinin de yanlış
anlaşılmasından kaygı duyan bürokratlar, memurlar, hocalar gibi de
görülebilirler.
Doksan
dokuz oturumda uyguladıkları kuralları, devletlunun hatırına yüzüncü gün
değiştiren, onu incitme, rahatsız etme ihtimalini dahi düşünmek istemeyenlerin,
yeniden söz söyleme imkanı bulsalar bile neleri söyleyebilecekleri, durumun bir
öncekinden farklı olup olmayacağı şüpheli olsa da, bu çabaların sürdürülmesinin
değerli olduğu kanısındayım.
Zira
başardıklarına bakılırsa, zaman içinde bunları da aşacak bir enerjinin birikme
ihtimali vardır diye düşünüyorum.
Mahallelerin
içinde bile farklı fikirlere karşı tahammülün giderek zayıfladığı bir ortamda
birbirinden farklı yüze yakın insanı, üç yüzün üzerinde birbirinden farklı
insanın huzurunda konuşturmak, tartıştırmak ve bunu olumlu bir enerjiye
dönüştürmek bana gelecek için cesaret veriyor.
Bir
dost meclisinde yaşamakta olduğumuz sorunlar konuşulurken, bir dostumuz “bütün
bunlar doğru da bunu kim söyleyebilecek?” diye sormuştu. Daha sonra oldukça
önemli bir göreve atanan bu dostumuz kendisi söyleyebildi mi bilmiyorum, ama Karantina
Sohbetleri (veya benzeri bir platform) belki de söylenmesi gerekenleri yeniden
ve daha yüksek sesle söylemek isteyen, içindeki huzursuzluktan kurtulmak için çekinerek
de olsa ara sıra balkona çıkanlar için, “karantinanın” sona ermesiyle huzur
içinde sokağa bile çıkabilme cesaretini aşılayan “sohbetlere” dönüştürülebilir.
Süleyman
Kalkan
[1] Dr. Necdet
Subaşı’nın editörlüğünü yaptığı Karantina Sohbetleri adlı kitapta
yayımlanan yazıdır. [Karantina Sohbetleri, ed. Dr. Necdet Subaşı, Mahya
Yayıncılık, İstanbul, 2021]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder