17 Eylül, 2022

Karantina Sohbetleri

 Balkon ve Huzur [1]

Ne yazık ki çok geç kaldım. Biliyorum çok şey kaçırdım. En azından son 4- 5 ayını yakalayabildim, katılmaya başladıktan sonra da neredeyse hiç aksatmadım. Cuma günlerini iple çektim, keyifle ve sonuna kadar izledim tartışmaları, aktif olarak katılmasam da.

Karantina Sohbetleri’nin tamamına katılamadığım için de değerlendirmelerim eksik ve yanlış olabilir.

Pandemi hayatımızda önemli değişikliklere yol açtı. Alışkanlıklarımız, gündelik hayatımız, ilgilerimiz, uğraşlarımız değişti, farklılaştı.

Her akşam bir dijital platformda sohbetlere, tartışmalara, derslere ve konferanslara katılmak adet oldu. Yeni hayat tarzımız, yeni alışkanlığımız oldu bu “dijital eylemler” bir bakıma.

Söyleyecek sözü olanlar için de bu iyi bir fırsat oldu. Herkes eteğindeki taşları dökme imkanı buldu.

Sanırım toplumun genelinden biraz farklı olarak “muhafazakar” camia bu dönemi daha iyi değerlendirdi. Öğrenme, talip olma/talebe olma geleneği etkili oldu kanımca ve bu platformlar birer dershaneye, okula dönüştürüldü. O bakımdan iyi de oldu.

Karantina Sohbetleri’ni farklı kılan neydi? Aslında o da söz konusu “furya”nın bir parçasıydı ama burada daha çok muhafazakar mahallenin eli kalem tutan okumuş yazmışları bir araya gelmişler ve daha “ciddi”, daha “entelektüel” daha “ilmi”, daha “akademik” ve daha “çizgi dışı” konuları ele alıyorlardı.

Bir elitler meclisi mi? Avamdan ziyade havassın alındığı bir seçkinler topluluğu mu? Bir parça öyle. İsteyenin istediği zaman girip çıktığı bir yer değil en azından, ancak meclisteki birisinin referansıyla kabul edilmek bile böyle bir algıyı teyit ediyor sanki.

Yeni olan, farklı olan ne peki? Gelenekselin modern bir tarzda sunumu denebilir mi? Belki. Modern olduğu her halinden belli. Ya da “geleneksel”e yaslanan, ondan kopmamaya çalışan, onu “modernite” içinde anlamaya, anlamlandırmaya çalışanların çabası mı demeli?

Benim için bu platformu ötekilerden daha cazip kılan husus ise belli sınırları olsa da “farklı olana kendini ifade fırsatı ve imkanı vermesi, farklı olana tahammül göstermesi, onu dinlemesi” idi her şeyden önce.

Konuyu uzmanından dinlemek güzel. Bir konuya emek vermiş, yıllarını bir meseleyi anlamaya, yorumlamaya adamış insanları dinlemek çok güzel. Emeğe, araştırmaya, bilgiye saygı.

Karantina Sohbetleri’nin konuşmacıları uzaktan-yakından “bizim mahallenin” çocukları. Dolayısıyla konuşanlar da dinleyenler de aynı mahalleden. (İlk bölümlere yetişemedim) ama gördüğüm kadarıyla mahalle dışına pek çıkılmamış.

Mahalle dışına pek çıkılmamış olsa da mahallenin ne kadar farklı sesinin ve renginin olduğu tüm açıklığıyla ortaya konulmuş oldu. Biz bu kadarını gördük ama muhtemelen mahalle bizim gördüğümüzden daha da renkli.

Eğer bu platform bir şekilde devam edecek olursa, mahallenin diğer renk ve seslerini keşfetmeye mutlaka devam etmenin yanında, başka mahallelere de gidilmesi, evden çıkılmasa bile öteki mahallede yaşayanların da çağırılması kaçınılmaz olacaktır.

Sunumlar kadar soru-cevap bölümleri de verimliydi Karantina Sohbetleri’nin, hatta bazı hallerde sunumdan da verimliydi. Oto sansür demeyelim ama kendince haklı sebeplerle söylemek istediklerinin, söyleyebileceklerinin hepsini söyleyemeyen konuşmacıların açılması için iyi bir fırsat oldu çoğu kere. Sunum sırasında (teknolojiye yabancılığın getirdiği zorluklar vs.) sebebiyle muhtemelen duvara, boşluğa konuşuyormuş hissine kapılan ve sanal ortamın yapaylığı nedeniyle kısa kesme ihtiyacı duyan kimi konuşmacılar için soru cevap bölümü “kurtarıcı” oldu zaman zaman.  Soru cevapla birlikte kendisini dinlemekte olan “gerçek” insanların varlığını fark etmek, kimi konuşmacıların daha fazla bir şeyler söylemesine, başlangıçta söylemekten çekindiği şeyleri söylemesine de vesile oldu sanırım. 

Bu vesileyle genellikle aynı kişilerden oluşsa da soru soranların da birikimleriyle göz dolduran, her birisinin konusunda uzman kişiler olduğunu görmek, katkılarından yararlanmak ve uzaktan da olsa onları tanımış olmak da mutlu etti beni.

Sessiz çoğunluğu daha fazla işin içine sokmak ve katılım çemberini daha da genişletmek, küçük bir grubun konuştuğu, çoğunluğun izlemekle yetindiği bir görüntüden kurtulmak ne ölçüde mümkün olur bilemiyorum. Karantina Sohbetleri (veya benzeri bir şey) devam edecek olursa muhtemelen gelecekte üzerinde durulacak konulardan birisi bu olacak kanaatimce.

Karantina Sohbetleri hangi ihtiyacı karşıladı? Niçin bu kadar sürdürülebildi? Son güne kadar canlılığını korumasının gerisinde ne vardı? Neye karşılık geliyordu acaba?

Bu grubu nasıl tarif edebiliriz?

Bu sorulara net cevaplar verebilmek çok kolay olmayacak sanırım.

Dışarıdan bakanlar için, yirmi otuz sene öncesinin “itilmiş kakılmışları”, hatta İran Devrimi’nden sonra Kur’an’da olduğunu fark ettiğimiz ve artık durumumuza da uygun düşmediği için kullanmaktan vazgeçtiğimiz Kur’an ifadesiyle dünün “müztez’afları”, şimdinin öyle veya böyle iktidardan nasiplenen ve iktidarda olmanın verdiği güvenle biraz da üst perdeden konuşan İslamcı aydınları gibi görülebilirler.

Aynı bakış açısıyla bir şekilde iktidarın bir parçası olmuş ve halen mevcut konumunu dahi ona borçlu olan, ama giderek bir kenara itilmiş, ağırlıkları azalmış, artık pek sözü dinlenmeyen, hatta olan biteni ve gidişatı anlamakta güçlük çeken ama hepsinden öte kafası karışık ve içinde bir huzursuzluk hisseden ve bu huzursuzlukla ne yapacağını bilemeyen, bu huzursuzluk ve can sıkıntısıyla “ara sıra balkona çıkan” ama yanlış anlaşılmaktan da çekinen, bu korkuyla hemen içeri giriveren ve eski eşyalarına yeniden sevgiyle bakan entelektüeller gibi de algılanabilirler.

Bir arayış, bir huzursuzluk, bir kafa karışıklığı olduğu kesin.

Bunlar sadece gerçeği arayan hakikat aşıkları mı yoksa o huzursuzluğu ifade etmek isteyen ama onu da tam olarak ifade etme cesaretini bulamayan bu nedenle ızdırap çeken insanlar mı?

İktidarın merkezindeyken yapmaları gerekenleri şu veya bu sebeple tam olarak yapamayan, söylemeleri gerekenleri söyleyemeyen, bütün bunların verdiği huzursuzlukla yeniden bir şeyler söylemek isteyen, ama söyleyeceklerinin de yanlış anlaşılmasından kaygı duyan bürokratlar, memurlar, hocalar gibi de görülebilirler.

Doksan dokuz oturumda uyguladıkları kuralları, devletlunun hatırına yüzüncü gün değiştiren, onu incitme, rahatsız etme ihtimalini dahi düşünmek istemeyenlerin, yeniden söz söyleme imkanı bulsalar bile neleri söyleyebilecekleri, durumun bir öncekinden farklı olup olmayacağı şüpheli olsa da, bu çabaların sürdürülmesinin değerli olduğu kanısındayım.

Zira başardıklarına bakılırsa, zaman içinde bunları da aşacak bir enerjinin birikme ihtimali vardır diye düşünüyorum.

Mahallelerin içinde bile farklı fikirlere karşı tahammülün giderek zayıfladığı bir ortamda birbirinden farklı yüze yakın insanı, üç yüzün üzerinde birbirinden farklı insanın huzurunda konuşturmak, tartıştırmak ve bunu olumlu bir enerjiye dönüştürmek bana gelecek için cesaret veriyor.

Bir dost meclisinde yaşamakta olduğumuz sorunlar konuşulurken, bir dostumuz “bütün bunlar doğru da bunu kim söyleyebilecek?” diye sormuştu. Daha sonra oldukça önemli bir göreve atanan bu dostumuz kendisi söyleyebildi mi bilmiyorum, ama Karantina Sohbetleri (veya benzeri bir platform) belki de söylenmesi gerekenleri yeniden ve daha yüksek sesle söylemek isteyen, içindeki huzursuzluktan kurtulmak için çekinerek de olsa ara sıra balkona çıkanlar için, “karantinanın” sona ermesiyle huzur içinde sokağa bile çıkabilme cesaretini aşılayan “sohbetlere” dönüştürülebilir.

Süleyman Kalkan

 

 

 

 

 

 

 



[1] Dr. Necdet Subaşı’nın editörlüğünü yaptığı Karantina Sohbetleri adlı kitapta yayımlanan yazıdır. [Karantina Sohbetleri, ed. Dr. Necdet Subaşı, Mahya Yayıncılık, İstanbul, 2021]








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder