18 Kasım, 2016

Salı Dersleri


Birlikte Kur’an’ı Anlama Çabası











Salı derslerinin esasını Ankara'da bir araya gelen bir avuç Anadolu insanının Kur'an’ı anlama çabaları oluşturur. Birlikte Kur'an okumak ve birlikte anlamaya çalışmak...

Salı dersleri, oraya gelen herkes için bir huzur saatidir. Günün yorgunluğunu atmadır, yeni bir dünyaya açılmadır. Bir keşif ameliyesidir, uzun soluklu, keyifli, haz dolu. Bir Kur'an ziyafetidir, katılanların her birisinin bir şeyler koyduğu bir sofra. Bir Kur'an lezzeti. Bir sohbet güzelliği.

Bu şekilde birlikte Kur'an okuma ve anlama çabaları 1980’lere kadar gider. O yıllarda çeşitli evlerde, mescidlerde, camilerde, dernek ve vakıf salonlarında yapılan bir çalışmanın, yeni bir grup insanla 90’larda yeniden ihyasından başka bir şey değildir Salı dersleri.



Ama bazı farkları var bu iki çalışmanın. 80'lerde sadece üniversite öğrencilerinden oluşan homojen bir grup vardı. Dini eğitim almış olsalar da hepsi Kur'an’ın cazibesiyle çarpılmış, birdenbire ellerindeki ışığı fark etmiş bir avuç yoksul Anadolu genci. Ankara'ya yeni gelmiş taşra çocuklarıdır bunlar. Kente ve hayata yabancıdırlar. Ama yıllarca okudukları ve hatta ezberledikleri Kitab'a da yabancı olduklarını fark etmişlerdir.

Kente, hayata ve Kitab'a doğru hızlı bir yolculuktur onlarınki.

Hepsi bekar, hepsi öğrenci ve hepsi sabırsızdır. Defalarca Kur’an hatmedilmekte, her okuyuşta yeni bir şeyler keşfedilmekte, bulunanlar anında paylaşılmaktadır. Okumalarının sonunda Kur'an, din, hayat hakkında kesin yargılara ulaşmaktadırlar. Ne bir tereddüt, ne bir belirsizlik. Her konuda kesin sonuçlara ulaşmışlardır sanki.

Adeta Kitap çarpmıştır.

Daha sonraları biraz değişikliğe uğramakla birlikte, o dönemde ulaşılan sonuçlar aşağı yukarı şöyledir:

Kur'an anlaşılabilir bir kitaptır, üstelik Kur'an'ı  'herkes ' anlayabilir. 

Bilgi düzeyleri, en azından Kur'anî bilgi düzeyleri birbirine yakındır. Her dersi genelde bir kişi hazırlar. Ders hazırlamakla görevli kişi esas olarak Türkçe tefsirlerden yararlanır, özellikle Elmalılı tefsiri vazgeçilmez kaynaktır. İlk başlarda Seyyid Kutub'un Fi Zilâl il- Kur’an adlı tefsirinden de çokça yararlanılmıştır. Mevdudi'nin Kur"an’a Göre Dört Terim'i, yine Seyyid Kutub'un ‘Yoldaki İşaretleri’ önemli referanslarıdır. Giderek Kur'an'ı Kur'an'la açıklama eğilimi ağır basar. Aynı kelime ve ibarelerin geçtiği ayetler bulunur. Kur’an Kur'an'la açıklanmaya başlanır.


O ilk dersler nerelerde yapıldı?

İlk başlangıçta Dışkapı’da bir apartmanın bodrum katında, bir bekar evinde, sonra yine Dışkapı’da galiba bir Sendika'nın salonunda, Dışkapı’da bir camide, Kızılay’daki Ülke Alan Pasajındaki mescitte, İmam Hatip Mezunları Cemiyeti salonunda, Tunus Caddesi ve Yenimahalle'deki öğrenci evlerinde ve daha pek çok evde.

Tam bu sırada İran Devrimi’nin meydana gelmesi çalışmaları adeta kamçıladı. İşte Kur'an’dan öğrendikleri bir kere daha kanıtlanıyordu. İnananlar mutlaka üstündü, iman en zalim güçleri bile dize getirebiliyordu.

80'den, hatta 83’ten sonra yeni bir sürece girildi. Okullar bitmişti. Artık birer birer evlenmeye, iş güç sahibi olmaya başladılar. Hayat ön plana çıkıyordu.

İste Salı derslerinin böylesine bir geçmişi var. O atmosferde yetişmiş insanların sanıyorum sürekli özlemi olmuştur Kur’an dersleri. Aslına bakılırsa 80’den sonra, o eski günlerin özlemiyle pek çok kez benzer çalışmalar başlatılmış, ancak bu dersler bir süre sonra akamete uğramıştır. Sanıyorum hiçbir zaman da o ilk 80 öncesi dönemin lezzetine ulaşılamamıştır; 90'larda yeniden başlayan Salı dersleri hariç.

Salı derslerini farklı kılan neydi?

Bu dersleri hazırlayanların konularına çok iyi vakıf olması mı? Hayır! Derslerin kalitesinin çok yüksek olması mı? Hayır! Dinleyicilerin algılama düzeylerinin yüksek olması mı? Hayır! Katılımın çok yüksek olması mı? O da değil! Fiziki şartların 80'lere göre çok daha elverişli olması mı? Hayır! Buna benzer daha pek çok soru sorulabilir. Kanımca bunların hiçbirisi değil Salı derslerini farklı kılan.

Bu sorunun cevabı muhtemelen aşağıdaki satırlarda gizlidir diye düşünüyorum.

Salı derslerine katılanlar 80'lerdeki gruptan farklı olarak homojen bir grup değil. O günlerin taşra kökenli yoksul üniversite öğrencileri, artık iş güç sahibi, evli barklı, çoluk çocuğa karışmış ve büyük ölçüde ‘şehirli’ insanlardır (belki de ‘yeni şehirli’ demek daha doğru).

Salı derslerine eşleri ve çocuklarıyla birlikte katılıyorlar. Salı dersleri bir anlamda ailelerin buluştukları bir mekan haline gelmiştir.

80'leri izleyen yıllarda, Kur’an derslerine katılan insanlar (hemen hepsi yeni evlenmiş, çocukları küçük) toplantılarını evlerinde yaparlardı. Sanırım Salı dersleri aileleri ev dışında bir ortamda bir araya getirmeyi sağladı.

Bu derslerin en önemli katılımcıları galiba yine üniversite öğrencileri. Daha çok da kız öğrenciler. Derslere dinamizmi katanlar onlar. Onların bitmez tükenmez öğrenme arzuları olmasa herhalde Salı dersleri de bu kadar uzun süremezdi.

Salı derslerinin en bariz özelliklerinden birisi ve 80 öncesi derslerden en önemli farklarından birisi de kadınların bu çalışmalara aktif olarak katılmalarıdır. 80 öncesinde kadın hiç yoktu denilebilir. Evlerde aile içi dersler dışında, ne ders verenler ne de dinleyiciler arasında kadın yoktu.

Oysa Salı derslerine en çok rağbet edenler, bu derslerin devamlılığını sağlayanlar kız öğrenciler, çalışan kadınlar ve genelde esleriyle birlikte katılan ev hanımları. Onlar "geleneksel' müslüman kadınından farklı bir imaj çiziyorlar. Onlar susan, dinleyen, onaylayan kadınlar değil, erkeklere göre daha çok konuşan, daha çok soran, gerektiğinde itiraz eden kadınlar. Hizmet konusunda da Nurullah'tan, Mehmet'ten geri kalmayan kadınlar. Ders anlatma konusunda erkeklerden daha fazla istekli olanlar onlar, medeni cesaretleri yüksek insanlar.

Salı derslerinin erkekleri de farklı. Onlar her şeyi bilen, mütehakkim, kaba erkekler değil, aksine kadınlara hizmetten gocunmayan, saygılı ve nazik insanlar.

Dersleri kim hazırlar?

Hemen her dersin sonunda "gelecek dersi kim anlatacak?" sorusuyla karşılaşılır. Genelde başlar yerdedir. Sonra aday göstermeler baslar. Gösterilen adayların mazeretleri genelde hazırdır: "sınavlarım var, bu hafta çok yoğunum' vb. Nadir de olsa 'haftaya biz anlatmak istiyoruz' cevabıyla karşılaşılır. Genelde iki kız arkadaştır bunlar. Erkeklerin bu tür cevaplar verdiğine pek tanık olunmamıştır.

Görev eskilerden birisinin üzerinde kalmışsa sorun yoktur, yenilerden birisi üzerinde kalmışsa 'yardım ederiz' şeklinde vaatler duyulmaya başlanır. Ama bunlar sadece vaat olarak kalır, gerçekleştikleri görülmemiştir.

Ders hazırlama yöntemi 20 yılda neredeyse hiç değişmemiş gibidir. Başvuru kitapları arasında tefsirler (özellikle Elmalılı) yine en önde yer alır. Dersi eskilerden birisi hazırlıyorsa nispeten rahattır, bir parça Elmalılı’ya bakması ya da sureyi okuyup Mu’cem'den benzer kelimelerin geçtiği ayetleri çıkarması yeterlidir. Yenilerden birisi hazırlıyorsa, heyecan yüksektir. Bir hafta boyunca bakabileceği tüm tefsirlere bakar, ilgili ilgisiz her notu anlatmaya çalışır. Anlayamadığı ayetlerde ise eskilere bakarak 'bu konuda değerlendirme yapmak isteyen var mı?" diye gayet masumane bir soru yöneltir. Eskiler çoğunlukla buna olumlu karşılık verirler. Herkes eteğindeki taşı döker. Eskilerin "yardım ederiz" şeklindeki vaatleri hazırlık aşamasında değilse de, bu aşamada işe yarar.

İtiraf etmek lazım ki yeniler görevlerini daha bir titizlikle yerine getirmektedirler. Eskilerin 'nasıl olsa biliyorum' şeklindeki rahatlığı yoktur onlarda ve bu nedenle de derslerini daha iyi hazırlarlar. Dersin sonunda takdir sesleri yükselir. Görev başarılmıştır.

Ders yönteminin 'sui generis' (kendine mahsus) olduğu söylenebilir. Tam bir resmiyet yoktur, tam anlamıyla gayri resmi bir toplantı da sayılmaz.

Sureler nüzul sırasına göre 'işlenir'. Dersi sunacak olan kişi bir anlamda toplantının da başkanıdır, ama bu daha çok eskiler için geçerli bir kuraldır. Eğer dersi yeniler anlatacaksa, eskilerden bir ikisinin (belki daha fazlasının) olaya müdahil olduğu gözlenir. Dersin başladığının bildirilmesini müteakip islenecek surenin (veya bölümün) meali birisi tarafından okunur. Bu birisi genelde Köksoy’dur. (Bu kuralın neredeyse hiç değişmeden bugüne kadar geldiği görülmektedir). Okuma işleminin tamamlanmasını müteakip dersi hazırlayan kişi ayetleri yeniden birer birer okur ve derlediği notlar çerçevesinde anlatmaya başlar.

Derste bulunan herkes (daha çok da eskiler), her aşamada müdahale etme, soru sorma, açıklama ve yorum yapma, anlatılanlara itiraz etme hakkına sahiptir.  Yeniler (özellikle öğrenciler) daha çok soru sorarlar.

Son derece özgür bir tartışma ortamının mevcut olduğu söylenebilir. Tartışılmayan hemen hiçbir mesele yok gibidir. Her şey söylenebilir, her şey sorulabilir, zira toplantıyı yönlendiren resmi bir görüş, kişi veya grup yoktur. Bir başka deyişle benzeri diğer ders ve toplantılardan farklı olarak resmi bir 'başkan' yoktur. Yani itaat edilmesi, söyledikleri mutlaka kabul edilmesi gereken bir başkan yoktur. Bu nedenle canlı bir tartışma ortamı doğar. Tartışmaların sonunda mutlaka bir sonuca ulaşılmaz. Ama bir takım sorular sorulmuş, karşı görüşler ortaya konulmuş ve kafalar da bir parça karışmıştır.

Yazının buraya kadar olan bölümü 1999 yılında kaleme alınmıştır. Biraz da benim Ankara’dan İstanbul’a taşınmam nedeniyle, Ankara’da geride kalan günlerin özlemiyle yazılmış bir yazıdır.

Salı dersleri bugüne kadar devam etmiştir, ümit ediyorum ki daha uzun yıllar devem edecektir. Son yıllarda Ankara’ya gittikçe katıldığım Salı Derslerinde eski dönemlere göre bazı değişikliklerin olduğunu gözlemledim.

Bu değişikliklerden bir tanesi derslerin artık erkek ağırlıklı hale gelmesi ve derse katılan kadın sayısının yok denecek kadar azalmış olmasıdır. Bunun sebeplerini bilmiyorum. Mutlaka bir açıklaması vardır. Kadınlar kendilerine başka işler mi buldular? Yoksa dersler onları tatmin etmemeye mi başladı? Sebebi her neyse üzerinde durulması gereken bir husus olduğunu düşünüyorum.

Ana çizgi değişmemekle birlikte, derslerin kapsamının bir parça değiştiğini, Kur’an’ı anlamak için yalnızca Kur’an’a değil Kur’an dışındaki pek çok kaynağa başvurulduğunu, Kur’an dışında pek çok makale ve kitabın okunduğunu görüyorum ve bunları son derece olumlu buluyorum. Kanaatimce Kur’an’ı anlamak için hadis külliyatı, tefsirler, İslam tarihi çalışmaları ve Kur’an konusunda gerek İslam dünyasında gerekse Batı’da yapılmış çalışmalardan yararlanmak gerekiyor.



SÜLEYMAN KALKAN
13 Kasım 2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder