
İSLAMİYET VE KAPİTALİZM
Maxime RODINSON, Türkçesi: Orhan SUDA, Gün Yayınları, İstanbul,1969.
Kitap şu bakımdan ilginç: 1969’larda, İslam Ekonomisi
ya da İslam ve Ekonomi bağlantısı konusunda yayınlanmış dikkate değer ölçüde eser sayısı yok denecek kadar az. O nedenle, o tarihler
için böyle bir içerik, kapsam ve vukufiyet gerçekten ilginç. O tarihte İslami
kesimde bu kitabı anlayabilecek kişi sayısı bile muhtemelen çok azdı. Kitap bugün için de İslam ve Kapitalizm ilişkisi açısından en önemli eserlerden biri olma özelliğini koruyor.
M. Rodinson Marksist bir yazar, ancak ‘benim
marksizmim resmi (kurumsal) Marksizm değildir’ diyor (s.14). Cemil Meriç onun
için ‘Çağdaş bir ilim adamı. Hem Marksizm’i tanıyor hem İslamiyet’i. Üstelik
bağımsız, yani bir kilise adına konuşmuyor’ şeklinde değerlendirmede bulunuyor.
(Kırk Ambar, s. 278).
İslamiyetle ilgili yegane çalışması bu değil. Başka
çalışmaları da var. Örneğin, Mahomet (Türkçesi: Hazreti Muhammed,
Gün Yayınları, çev. Atilla Tokatlı).
İslamiyet ve Kapitalizm kitabına gelecek olursak.
Kitapta ne yazık ki ‘İçindekiler’ bölümüne yer verilmemiş. Kitabın sonunda oldukça
kapsamlı ve ayrıntılı dipnotlara yer verilmiş ancak, V. Bölümün dipnotları 93
ilâ 157 arası Türkçe baskıda atlanmış. Önemli bir eksiklik. Ayrıca II. Bölüm 35
numaralı dipnot da atlanmış gibi görünüyor.
Geneli itibariyle kitabın tercümesinin başarılı olduğu
söylenebilir. Bununla birlikte, dini terimlere hakimiyet açısından bazı
sorunların olduğu görülüyor.(Örneğin ‘hadis’ yerine ‘gelenek’, Ebu Zer yerine Ebu Daar kelimelerinin kullanılması gibi). Özellikle Kur’an meallerinde, bugün (ve Kitabın
yayınlandığı tarih için de) artık kullanılmayan bir dile yer verildiği görülüyor.
(‘Allah’ yerine Çalap kelimesinin kullanılması gibi). Öte yandan kapitalist sistem veya düzen yerine ‘kapitalist
kuruluş’ teriminin kullanılmış olması da dikkatlerden kaçmıyor.
M. Rodinson, nazari bir çalışma yaptığını ve ulaştığı sonuçların
da yaygın tezlerle çatıştığını söylüyor. Kitabın bir başka yerinde de doğruyu
ortaya koymaya çalıştığını, meseleyi ortaya koyarken dürüst ve namuslu
davrandığını ifade ediyor. Ben yazarın bu ifadelerinde samimi olduğu
kanaatindeyim.
Temel sorusu ya da cevap aradığı soru şu: Kapitalizm
niçin İslam ülkelerinde değil de, modern dönemde Avrupa’da hakim olmuştur?
Ayrıca Avrupa kapitalizmi İslam dünyasını neden bu kadar kolayca istila
etmiştir?
Ona göre Kur’an bir ekonomi-politik kitabı değildir ve
onda kapitalizme övgü veya yergi aramak boşunadır (s. 43). Kur’an özel
mülkiyete karşı değildir. Miras açıkça kurala bağlanmıştır. Ücretli işçilik hiç
itiraz edilemeyecek tabii bir kurumdur (s. 43). Kur’an ticari hayatı makul
karşılar, sadece dünya nimetini unutmamak gerektiğini (28/77. ayet) değil, aynı
zamanda maddi hayatla ibadetin bir arada yürütülebileceğini, hac sırasında ticaret
yapılabileceğini söyler, hatta ticari karları ‘Tanrı’nın lütfu’ olarak niteler
(2/193-194; 62/9-10. ayetler).
‘Bununla birlikte Kur’an ribayı yasaklamaktadır.
Ribanın ne olduğunu ise kesinlikle bilmiyoruz. Bugünkü anlamında basit bir faiz
olmasa gerek. Vadesinde ödenmeyen borcun, vadesinin uzatılması sırasında alınan
fazlalık olmalıdır’ demektedir (s. 44).
Ribanın yasaklanmasıyla ilgili ayetler bazen Müslümanları,
bazen Müslüman Türkleri (paiens), bazen de Yahudilerle Hristiyanları
hedeflemektedir. (Eğer bir çeviri hatası yoksa, burada kabul edilmesi zor,
hatta imkansız bir yargı var. O tarihte Müslüman Türk yok. Kaç yüz yıl sonra gelecek
olan Müslüman Türkler neden hedeflenmiş olsun?).
Rodinson’a göre Sünnet de kapitalizm hakkında açıkça
bir şey söylemiyor. Özel mülkiyeti tartışmıyor. Ücretli işçilik de tamamen
normal bir şey olarak telakki edilmiştir (s. 45). Şans oyunu (meysir)
yasaklanmıştır.
Ekonomik faaliyet, kazanç peşinde koşmak ve pazar için
üretim yapmak hem Kur’an, hem de sünnet tarafından makul karşılanmaktadır. Hatta
tüccara övgüler vardır.
Ona göre, Kur’an’daki sosyal buyruklar, (Hz.) Muhammed’in
veya Mekke ve Medine toplumundaki bazı grupların veya sosyal tabakaların sosyal
idealini temsil eder. Bazı Kur’ani
emirlerden mülkiyet hakkının kullanımının sınırlandırıldığı anlamı çıksa da,
Kur’an mülkiyet hakkını hiçbir şekilde tartışmaz.
Kur’an açısından ekonomik adalet, aşırı kazanç şeklini
yani ribayı yasaklamak, toplanan vergilerden ve bağışlardan bir kısmının
yoksullara, konuklara, kölelerin satın alınmasına, belki de büyük felaketlere
uğrayanların yardımına koşmaya hasretmekten ibarettir. (Hz.) Muhammed Mekke’deki
ilk vaazlarında zenginliğe ve zenginlere karşı çıkıyor, insana gurur veren ve
onu Tanrı’dan uzaklaştıran serveti kınıyor, ama (yakın bir geçmişte İran
hükümdarı Kavad I tarafından komünizm benzeri bir uygulama yaşanmış olmasına
rağmen) mülkiyetin kendisini tartışmıyor (s. 53).
Grimme’in sandığının aksine (Hz.) Muhammed bir
sosyalist değildir (s. 54). Ortaçağ Müslüman toplumunun adalet ülküsü, Kur’an’daki
ülküden oldukça geridir (s. 54). Ebu Zer’in
çıkışı ve bunun Orta Çağ anlayışına etkisi olmakla birlikte, ‘İslam’da komünizm
yoktur’ diyen Ezher uleması haklıdır (s. 57).
M. Rodinson kapitalizm öncesinde kapitalistik bir
dönem olduğu görüşündedir. İslami
dönemde kapitalistik ticaret gelişmiştir. Mekke kapitalistik ticaretin
merkezidir. Mekkeliler sermayelerini ticaret yaparak, faizle ödünç vererek,
Weber’in deyimiyle ‘rasyonel’ bir şekilde verimlendiriyorlardı.
Ona göre şeriat arz-talebe aykırı uygulamaları
kınamaktadır. Mekke’de faizle ödünç verme, dolayısıyla mali sermaye gelişmişti.
Kur’an Ribayı yasaklamıştır ama daha sonra alabildiğine uygulanmıştır. Ribanın
yasaklanması pratikte pek etkili olmadı, çünkü din bilginleri teorik
yasaklamaları ‘kitabına uydurmakta’ ustaydılar. Büyük bir İslamiyetçinin
dediğine göre, tefeciliğin yasaklanması, para ticaretinin İslam dünyasında,
önce Hristiyanların sonra da Yahudilerin tekeline geçmesine yol açmıştır.
Ne kadar dindar olurlarsa olsunlar, yöneticiler toplum
hayatının gerekliliklerini göz önünde tutarlar. İslamiyet’te bile ideologlar
yönetici değildirler.
Faizsiz ödünç uygulamasının tarihteki örnekleri çok
azdır.
Yazar, Orta Çağ Müslüman ekonomisi ‘adil’ bir ekonomi
olmuş mudur? sorusunu soruyor. Ona göre, buna en ateşli İslam savunucuları bile
olumlu cevap veremiyor. O halde İslami ideal hiç mi uygulanmadı? 29 yıllık
devre ideal dönem olarak gösteriliyor, ancak Şiiler bu süreyi 5 yıla indiriyor.
Sünniler de Osman dönemi hakkındaki bazı negatif değerlendirmeler sonucunda bu
süreyi Ebu Bekir ile Ömer dönemine (yani 12 yıla) indirebiliyor.
Devlet iktidarı mülk sahipleriyle zenginlerin
elindedir. Devlet onları korumaktadır. Zenginlik normal olarak ahlaka ve dini
değerlere karşı bir kayıtsızlık yaratmaktadır. İktidar taraftarlarının ve
kendisinin zenginliğini artırmak için, gerektiğinde ahlak dışı, gerektiğinde
şeriata aykırı usuller telkin eder. İnsanlık tarihinde görülen her şey burada
vardır. Bu bakımdan İslamiyet hiçbir orijinallik göstermez (s. 112).
Bazı hayır işleri devlet tarafından yapılmıştır, ama
kendi lükslerinden fedâkarlık etmemişlerdir. İstisnalar ise kaideyi bozmaz.
Geleneksel İslam devletlerinin tamamında bir yanda sarayların zenginliği, öte
yanda kitlelerin sefaleti karşı karşıyadır (s. 113).
Daha da önemlisi, başka türlü olması da mümkün
değildir. Çünkü sosyal üretim fazlası yani,
toplumun üyelerini yaşatmak için gerekli miktardan fazla olan sosyal
ürün payı hem toplumun hakim unsurlarının lüksünü, hem de yoksulların rahatını
sağlayamayacak kadar azdı.
Ne olursa olsun, öğreti ile amel (pratik) arasında
çatışma olduğu zaman genellikle pratik üstün geliyordu.
Avrupalılar kapitalizme geçti, ama İslam dünyası geçemedi.
Sebep dinleri miydi, ideolojileri mi? Ama dikkat edilmesi gereken nokta: Sadece
Müslümanlar değil, Avrupa dışındaki, Müslüman olmayan diğer toplumlar da
kapitalizme geçemedi.
Weber’e göre Avrupai zihniyetin temel özelliği rasyonelliktir.
Avrupa daha akılcıdır. Kapitalist gelişmeye düşman unsurların en az göründüğü
yer Avrupa’dır. Bu unsurlar: Sihir, bazı maddi çıkarlar, ahlak veya din üzerine
kurulu bir ideolojidir.
Protestan ahlakı, Avrupa’nın kapitalistleştiği döneme
çok yakın bir zamanda ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla aralarındaki ilişki
ispatlanmamıştır.
Rodinson’a göre Kur’an akla çok büyük yer veren bir
kutsal kitaptır. Kur’an, Yahudi ve Hristiyan kutsal kitaplarından daha fazla
akla yer vermektedir.
Kur’an’daki kader tezi, eyleme asla engel olmamaktadır.
Peki kapitalizmin düşmanı olan sihir Kur’an’da var mıdır? (Hz.) Muhammed büyüyü/sihri inkar etmiyor, onu Allah’ın iradesine tabi kılıyor.
Ona göre Weber yanılmıştır. Yahudilik ve Hristiyanlık
dışında büyüye açıkça düşman olan bir din yoktur demekle yanılmıştır. Çünkü
İslamiyet’i unutmuştur.
Rodinson’a göre Kur’an kapitalizme karşı değildir. O
halde Kur’an sonrası ideoloji mi böyle bir şeye yol açmıştır?
Eğer Weber, İslam dünyasının kapitalizme geçememesinin
sebebi olarak mevcut ideolojinin rasyonalizme karşı olduğu düşüncesinde
haklıysa, bunun sebebi İslam dini değil, bu ideolojinin temelindeki
faktörlerdir; sebebi geçmiş ideolojilerde (Hristiyanlık dahil) aramak
gerekmektedir.
Orta Çağ İslam kültürü akılcıdır ve bu çok
belirgindir. Hiç değilse aynı dönemdeki Batı kültürü kadar belirgindir. Orta Çağ’da
binlerce Müslüman aydının sarf ettikleri muazzam rasyonel çaba karşısında insan
sadece saygı ve hayranlık duymaktadır.
Devlet sorunu daha karmaşıktır. Weber modern devir
için ‘rasyonel’ bir Batı Devletinden söz eder. Yine Weber rasyonel bir devletin
temel unsuru olarak rasyonel bir hukuka işaret etmektedir. Weber’e göre
kapitalist gelişmenin en önemli düşmanı sihir düşüncesidir. Oysa İslamiyet’te
sihrin, Orta Çağ Avrupa toplumuna göre daha ağır bastığını gösteren bir delil
yoktur.
Her şeye rağmen bir tarihten sonra, Doğu dünyasındaki
teknik Avrupa’daki teknikten daha geri olduysa, buna sebep İslam dini değildir.
Çünkü önceki devirde Müslüman Doğu’nun Avrupa’dan üstün olduğu apaçık
görünüyordu (s. 154). Çünkü İslam doktrininde teknik faaliyete karşı olabilecek
bir şey yoktur.
Kar peşinde koşmaya ideolojik yönden gösterilen
dirence gelince, Weber’in büyük önem verdiği bu direnç İslam ülkelerinde
Hristiyan Batı’dakinden şüphesiz daha azdır.
Orta Çağ Hristiyan ilahiyatçılarına göre gerekli
olandan daha fazla servet edinmek için uğraşmak günahtır.
Müslüman ilahiyatçılara göre ise serveti iyi ve
yerinde kullanmak, akıllıca sarf etmek ve cömertçe dağıtmak gerekir. Bu tutum
iktisadi yayılmayı Hristiyan ilahiyatçıların tutumundan daha fazla
kolaylaştırmıştır.
C. H. Becker’e göre ise, İslamiyet’in bu merhametli
yanı sadakanın bir hak haline gelmesine, dilenciliğin haklı gösterilmesine ve
insanların üretici faaliyetten uzaklaşmasına yol açmıştır.
Müslüman teşebbüs zihniyetinin bulunmadığı ileri
sürülmüştür, ancak İslam müntesiplerini daima eyleme teşvik etmiştir.
İslam’daki kadercilik konusunda Avrupalıların
verdikleri örnekler, genelde İslam dünyasının az gelişmiş ülkelerine aittir.
Müslüman köylüler kaderciydi. Bu da çok doğaldır.
Orta Çağ’da ilerleme fikri pek yaygın değildir. Geçmiş
devrin daha üstün olduğu düşüncesi hakimdir, ama bu düşünce Avrupalılarda da
vardı. Dolayısıyla onların kapitalizme geçişlerine engel olmamıştır.
Demek ki, İslam dünyasının kapitalizme geçişini
engelleyen İslam dini değildir. İslamiyet insanlara, medeniyete ve Devlete ne
özgün bir ekonomik yolu emretmiş ne de zorla kabul ettirmiştir (s. 163).
Yazar son bölümde şu soruları soruyor: Müslüman
ülkelerde kapitalizmin gelişmesinin sebebi içeriden midir dışarıdan mıdır? Bu
geçiş bir dış etki ile mi yoksa kendiliğinden mi olmuştur? İslam dini
kapitalizmin gelişmesini engellemiş midir? Kolaylaştırmış mıdır? Çağdaş
kapitalizm İslam ülkelerinde kendine özgü bir yol izlemiş midir?
Birinci sorunun cevabı ‘dışarıdan’dır. İkinci sorunun
cevabı: İslam kapitalist üretim tarzına hiçbir zaman itiraz etmemiştir. Zaman
zaman bazı yasaklamalar sözkonusu olmuştur. Alkollü içeceklerin imali, kadın
işçi çalıştırılması vs.
Bid’at tartışması yapılmış ama burada da bid’atı
hasene (güzel bid’atler) ve bid’ati seyyie (kötü bid’atler) ayırımı
yapılmıştır.
Törelerde yapılan değişiklikler kendi devirlerinde
reddedilmiş ama, bir sonraki dönemin alimleri bir önceki dönemde reddedilen
uygulamalara cevaz vermişlerdir. Mesela kahve ve tütün içmek gibi...
Vahhabilik, yeniliklere karşı çıkan önemli bir hareket
olarak ortaya çıkmıştır.
Faizle ödünç vermenin ve şans oyunlarının yasaklanmasının
kapitalist yönde gelişmeyi olumsuz yönde etkilediği söylenmiştir. Evet bu bir
rol oynamıştır, ama iddia edildiği kadar değil.
Çin ve Japonya’da böyle bir yasaklama olmamasına
rağmen, oralarda da Batı’daki gibi bir kapitalist gelişme olmamıştır.
Ona göre İslamiyet ile kapitalizm arasında temel bir
zıtlık olduğu görüşü bir efsaneden ibarettir.
Son olarak Rodinson’ın Orta Doğulu müteşebbislerle
ilgili şu tespitini aktarmak istiyorum: Bunlar kısa sürede kolay kazanç
sağlamayı arzu ediyorlar. Büyük ve uzun vadeli yatırımlardan çekiniyorlar. Birçok
işi bir arada yürütmek istiyorlar, münferit işletmeler kurmak eğilimi
gösteriyorlar. Her işi kendileri görmek istiyorlar. Teknik tavsiyelerin ve
araştırmalar için yatırım yapmanın zaruretini anlamıyorlar. Ferdiyetçidirler.
Fabrikalarını hiçbir tecrübeye dayanmadan yönetiyorlar.
İşçi hakları açısından ise şunları söylüyor: Avrupa’nın
sanayileşme devrinde görülen ve Marx’ın şiddetle karşı çıktığı zulüm Müslüman Doğu’nun
sanayileşme devrinde de görülür. İşçiyi ölesiye çalıştırmak, insanlığından
çıkarmak... İslamiyet Müslüman kapitalistlerin bu zulmüne engel olamamıştır.
Çocukların çalıştırılması da aynı.
Ne var ki, tüm bu tespitlerin 1960’larda yapılmış olduğunu,
İslam dünyasının, özellikle de Türkiye’nin o günden bu yana epeyce yol aldığını
ve burada dile getirilen eleştirilerin bu anlamda geçerli olmadığını rahatlıkla
söyleyebiliriz. İslam hakkındaki bazı tespitlerini kabul etmemiz de mümkün değil.
İslamiyet ve kapitalizm ilişkisi üzerinde yoğun bir
tartışma var. Son dönemde bu tartışmalarda vurgunun bir parça değişmekte olduğu
ve kapitalizme yaklaşımda eskiye oranla giderek daha pozitif bir dilin
kullanılmaya başlandığı gözlenmektedir.
Bunda son dönemlerde Müslüman toplumlarda yaşanan
refah artışının etkili olduğu muhakkak, ancak ‘servetin sadece zenginler arasında
dolaşmasına’ karşı çıkan bir din ile kapitalizm arasında bu kadar kolayca ilişki kurulamayacağı kanaatindeyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder