Aşağıda okuyacaklarınız, çeşitli tarihlerde yaptığım okumalar, çoğunlukla da iktisat ve İslam İktisadı okumaları çerçevesinde aldığım notlardan ve okumalar sırasında kağıda döktüğüm bana ait kanaatlerden ibarettir. İçlerinde katılmadığım halde o an için bana ilginç gelen notlar da bulunmaktadır. Notlar sadece tarih sırasına göre verilmiştir, bunun dışında sistematik bir sıralama bulunmamaktadır. Bunların bir kısmı zamanla müstakil bir yazıya dönüştürülmüştür. İlginize sunuyorum.
Süleyman Kalkan
11.10.2016
Mahfi Eğilmez, Hazine, Remzi Kitabevi, 2015
Hazine devletin malvarlığını temsil eder, nakit akışını düzenler, madeni para basımında tek yetkilidir, devletin sermayedarlık haklarının temsilcisidir, devlet adına borçlanma yetkisini kullanır.
Osmanlı'da 17. yüzyıla kadar tek ve merkezi bir hazine yönetimi var.
1793 İrad-ı Cedid Hazinesi ile bu düşünceden ilk sapma olmuş.
Tanzimatla yeniden tek ve merkezi hazine sistemine dönülmüş, padişahlar maaşa bağlanmış. 1980'lerde yeniden bütçe dışı fonlar kurulmuş.
1984'teki yapılanma ile Maliye'den ayrılarak Müsteşarlık haline getirilmiş.
Hazine'nin yetkilerinin bir kısmı Merkez Bankasına devredilmiş.
2000'li yıllarda yeniden merkezi sisteme dönülmüş.
Devlet giderleri süreklidir ancak gelirler düzensizdir. Bu da finansman sorununu ortaya çıkartmaktadır.
Irwing Fisher'in Para Miktarı Teorisi: MV=PQ
Buradan fiyatlar genel düzeyi (P), para arzının bir fonksiyonu haline gelmektedir. P=f(M). Çünkü V ve Q kısa vadede değişmez (Friedman).
Para politikasının etkin şekilde yürütülmesinin 3 koşulu vardır:
1) Para otoritesinin siyasi iktidardan bağımsız olması
2) Hazine ve diğer kamu kuruluşlarının Merkez Bankası'ndan kolayca kredi kullanmaması
3) Merkez Bankası'nın karşısında para akışını yöneten tek bir otoritenin olması.
Merkez Bankası İç Yükümlülükler:
Emisyon + Zorunlu Karşılıklar + Bank. Serbest Mevduat + Bank. Kredi imkanı + Fon hesapları + Banka dışı kesim mevduatı=REZERV PARA
REZERV PARA + MB APİ borçları=PARASAL TABAN
PARASAL TABAN + Kamu Serbest Mevduatı + Kamu Kredi imkanı = MB PARASI
MB PARASI + Döviz Mevduatı = MB TL Yükümlülükler
MB TL YÜKÜMLÜLÜKLER + Bank. Döviz Mevduatı=TOPLAM İÇ YÜKÜMLÜLÜKLER
Kamu Kesimi Borçlanma Gereksinimi (PSBR=Public Sector Borrowing Requirement)
2001 yılında (bazı yerlerde 2002 yılı denilmiş?) TCMB bağımsız hale getirilirken, Hazine'nin MB'dan avans alma uygulaması kaldırılmıştır.
İç Borçlanma: İhale yöntemi, ilk alıcılı ihale yöntemi (primary dealership), çoklu fiyat sistemiyle ihale.
Dış Borçlanma: Bunun için kredi değerliliğinin belirlenmesi gerekiyor. İlgili kuruluşlar veya bağımsız rating kuruluşları.
Yankee Tahvil Piyasası, Samurai Tahvil Piyasası.
S&P ve Moody's'den değerleme gerekiyor. Investment Grade üstü. Bunun altı spekülatif dereceler.
Dış borçlanma ya uluslararası kuruluşlar veya devletler veya yatırımcı piyasalar.
Birinci grup imtiyazlı krediler, uzun vadeli ve düşük faizlidir. Diğerlerinde piyasa fiyatları geçerlidir.
Dış finansmandan amaç ya ödemeler dengesi açıklarıdır ya da projelerdir.
Borç Stoku: İç Borçlar + Dış Borçlar Toplamıdır
Borç Yükü: Toplam Borç/GSMH
Borç Servisi: Borcun anapara + faizinin ödenmesi, uzatılması, faizlerin değiştirilmesi, borcun sermayeye dönüştürülmesi
KKBG (PSBR)= Toplam Kamu Kesimi Finansman Açığı/GSMH
PYB Piyasa Yapıcı Bankalar
Dış Borçlanma bölümünde (s.90) kamu kesimi borç yükünün Ağustos/2004 tarihindeki oranı (%80) olarak verilmiş ve bu oranın Maastricht kriterlerine göre % 60'ı aşmaması gerektiği belirtilmiştir. [Oysa bugün itibarıyla (yani 2016) bu oran %30'lar seviyesindedir. Önemli bir gelişme sağlanmıştır. Düzeltilmesinde fayda vardır. Kitabın ilk baskısının 2004'te yapılmış olması nedeniyle o gün için güncel olan bu rakam bugün anlamını kaybetmiştir.]
IMF, Dünya Bankası, Avrupa İskan Fonu, OECD vb. uluslararası kuruluşlar.
1987'den beri dış piyasalardan borçlanmaya başlamıştır.
Borçlanmada en önemli değişim: Kamu dış borçları oransal olarak azalmasına karşın, özel kesimin dış borç stoku hem miktar hem de oransal olarak hızla artmıştır.
Duyun-u Umumiye Borçları: 142 milyon sterlin. 1989'daki düzenleme ile Dış Borç/GSMH oranı düşürülmeye çalışılmıştır.
Öneri: Borçlanmayı vergi ile ikame etmek, kamu giderlerini kısmak.
Ekonomi durgunluğa girince istihdam, gelir ve talep yaratacak kamu yatırımlarını yürürlüğe koymak, maaş ve sübvansiyon artışlarından kaçınmak gerekir.
Ekonomi enflasyonist bir ortam içindeyse, bunların tersini yapmak gerekir. Kamu giderlerinin kısılması, vergi oranlarının indirilmesi.
ABD'deki arz yönlü iktisatta (supply side economics) [Reagan] maliye politikasının özü: Kamu giderlerinde kısıntı, buradan sağlanan tasarruf kadar vergi indirimi==>Laffer Eğrisi.
Laffer: Vergileri artırarak bütçe denkleştirilemez. Tam tersine vergi indirimlerinin yol açtığı ekonomik büyümenin ortaya çıkardığı gelir artışı vergide artışa ve bütçenin denkleşmesine imkan verir.
Bununla birlikte uygulama pek Laffer'i doğrulamamış. ABD'de büyük bütçe açıkları ortaya çıkmış. 1985'te GRH Act bütçe açıklarının kapatılması için çıkartılmış. Yine 1999'dan itibaren açıklar verilmeye başlanmış.
Türk Vergi sistemi gelir vergisi hariç, artan oranlı tarifelere dayanmaz. Toplam içindeki payı %23'tür. ABD'de ise %70'dir.
Gelir vergisinde oranlar yüksektir. Düşük değildir. Sorun gelir vergisinin beyanındadır. Vergi kaçağı önlenmelidir.
1980'li yıllar boyunca vergi toplanamamış, hatta buna göz yumularak özel kesimin yatırımlarının artması denenmiştir.
Para politikasında nasıl MB tek yetkili ise, maliye politikasında da tek yetkili Hazine olmalıdır.
Gerçekçi bütçeler hazırlanmalı ve yıl içinde değişiklik yapılması önlenmelidir. Meclis denetimi önemlidir. Bütçe maliye politikasının temel aracı haline getirilmelidir.
Crowding out effect: Hazine yarattığı taleple, faizlerin yükselmesine ve özel kesimin borçlanma miktarını düşürmesi.
Türk mali sektörü önündeki engeller:
- yüksek ve sürekli enflasyon
- Hazinenin piyasaya fazla yüklenmesi
- Sosyal güvenlik kurumları
- Oy kaybetme korkusu. Tarımın GSMH'ya katkısı %15. Ama bu kesimden gelir elde eden nüfus oranı %45. Kamu bankaları sübvansiyonları.
"MS 642 yılına kadar Beytülmal'ı doğrudan doğruya Hz. Muhammed ve Hz. Ebubekir yönetmişlerdir." (s.27). Hz. Ebubekir'in vefatı 634, Hz. Ömer'in ki ise 644. Tarihte bir hata olmalı. Hz. Ömer mali konularda önemli düzenlemeler de yapmıştır. Bu da dikkate alınmalı.
"Beytülmal Ayini" (s. 27) tabiri de bana yabancı geldi.
Osmanlı mali sistemine ilişkin değerlendirmelerin daha çok Fleischer'in 1986 tarihli kitabına dayandığı anlaşılmaktadır.
Hazine'nin Devlet Bakanı'na bağlı olarak faaliyet gösterdiği ima ediliyor. (s.34). Bu değişti, artık (kitabın yayınlandığı tarihte) Başbakan Yardımcısına bağlı olarak faaliyet gösteriyor.
56. sayfa ortasındaki paragrafın son satırındaki 'ayan' kelimesi anlamlı görünmüyor.
100, 104, 105 vs. sayfalarda Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu'ndan söz ediliyor, oysa Kurul kaldırıldı ve Sayıştay'a devredildi.
124. sayfada DPT'den bahsediliyor, oysa (kitabın basıldığı tarihte) DPT lağvedildi, onun yerine Kalkınma Bakanlığı kuruldu. Düzeltilmesi gerekir.
136. sayfadaki Tablo ile açıklamalar arasında farklılıklar var. Anlaşıldığı kadarıyla Tablo güncellenmiş ama açıklamalar olduğu gibi kalmış. Adetler tutmuyor.
15.10.2016
Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi 1908-2009, Kitabevi, İstanbul, 2015
Kitap 1983 yılında yazılmış ve ilk hali 1987 yılında basılmış, 2003 yılında gözden geçirilmiş bazı bölümler yeniden yazılmış ve bir bölüm eklenmiş (1989-2002). Bununla birlikte, 2009 yılına kadar olan dönem incelendiğinden, 2003 ila 2009 arasında muhtelif tarihlerde eklemeler ve gözden geçirmeler söz konusu. Kitap esas itibarıyla meslekten iktisatçı olmayanlar için tasarlanmış.1908 ila 2009 (100 yıllık) dönem 10 adet bölüme ayrılmış.
Bu kitaba ilişkin geniş bir özet müstakil bir yazı olarak yayımlanmıştır. (bkz. Kitap Yazıları bölümü)
15.04.2016
Eğer bir İslam Ekonomisinden söz edilecek olursa, bu ekonominin temeli "reel-gerçek-hayali olmayan"la ilgili olacaktır.
İslami kaynaklardaki emir, tavsiye ve görüşlerin neredeyse tamamı "gerçek-reel" ile ilgilidir. Tüm hassasiyetler buna yöneliktir.
İslami finans reel olanın finansmanıyla ilgilidir. Hassasiyet reel bir mal veya hizmetin finanse edilip edilmediği üzerinedir.
Mesela İslam alimlerinin teslim edilmeyen malın alışverişini hoş veya meşru görmemeleri bununla ilgilidir. "Gerçekten öyle bir mal var mı?" sorusu önemlidir. Var olmayan, hayali bir şeyin ticareti veya finansmanı yapılmamalıdır.
Ne var ki bu hassasiyetin (ilkenin de diyebiliriz) bugüne getirilmesinde sorunlarla karşılaşılmaktadır. Eğer bugün mal bizzat teslim edilmemiş olsa da o malın varlığı konusunda tereddüt yoksa sorun olmamalıdır. Maksat hasıl olmuş demektir.
2008 dünya finansal krizinin temelindeki önemli sebeplerden birisi de reel olandan uzaklaşılmış olmasıdır. Spekülasyon, spekülatif muameleler, o krizin önemli sebeplerinden birisidir. (Stiglitz, The Price of Inequality, s. xvii).
Yani bir anlamda İslam'daki "garar" ilkesinin ihlalidir.
---
Joseph Stiglitz, The Price of Inequality, 2012
"When did we go astray? There is no easy answer to such a question, but clearly the election of President R. Reagan represented a turning point in the US. Among the precipitating events were the beginning of the deregulation of the financial sector and the reduction in the progressivity of the tax system. Deregulation led to the excessive financialization of the economy - to the point that before the 2008 crisis, 40% of all corporate profits went to the financial sector. The path of deregulation upon which Reagan set the country was, unfortunately, followed by his successors. So was the policy of lowering taxes at the top. First the top rate was lowered from 70% to 28% (under Reagan) and then (after Bill Clinton had raised the top rate to 39.6% in 1993) they were lowered under G.W. Bush to 35% (p. xxxi)
Is there a hope? Americans are optimistic people and want to believe that there is a way out. As a two-handed economist, I have to admit there are a few rays of hope, although the reasons for despair are obvious: The low levels inequality of opportunity suggest that inequality in the future may be even worse than it is today (p. xxxiii).
The virtue of the market is supposed to be its efficiency. But the market obviously is not efficient. The most basic law of economics is that demand equals supply. But we have a world in which there are huge unmet needs... At the same time, we have vast underutilized resources- workers and machines that are idle or are not producing up to their potential. Unemployment is the worst failure of the market, the greatest source of inefficiency and a major cause of inequality.
The underlying thesis [of this book] is that we are paying a high price for our inequality- an economic system that is less stable and less efficient, with less growth, and a democracy that has been put into peril (p. xli).
03.04.2016
Mekke ticari bir ortam. Riba var. Üretim yok, tarım yok. Riba tartışması (Rum Suresi hariç) Mekke'de değil, Medine'de gündeme gelmiş. Beklenen bunun daha çok Mekke toplumuna yönelik olarak gündeme getirilmesi iken, ilginç bir şekilde bu tartışmaların yoğun şekilde Medine'de gündeme geldiği görülmektedir.
---
İslam'ın mal ile ilgili olarak üzerinde durduğu husus, malın toplum yararına kullanılmasıdır. Malı biriktirmek ve diğer insanların kullanımından kaçırmak eleştirilmektedir. Esas istenen malın tedavül etmesidir. Bu çok önemli. S. Ülgener de bu konuya vurgu yapanlardan. (Zihniyet ve Din, s. 84).
Paranın (malın) yastık altında tutulması değil, tedavüle sokulması istenmektedir. كي لا يكون دولة بين الاغنيا ayeti .
Dolayısıyla finans istemi bu fonksiyonu ifa ediyor. O paralar evde, yastık altında, kasalarda tutulmasın. Tedavüle sokulsun ki, diğer insanlar da istifade edebilsinler.
---
Weber'e rahmet okutacak bir nesil yetiştirdik elhamdülillah (!).
İslam bir şehirli dinidir. Bedevilere ilişkin eleştiriler önemli.
---
14 ayar altınlarını 22 ayar bilezikle değiştiren teyze hangi affedilmez, tamir edilmez kötülüğü işlemiştir acaba? Kime kötülük etmiştir? Ki yaptığı bu eylemle Allah'a ve resulüne karşı savaş açmıştır? Din ne hale getiriliyor ya rabbi?
---
Toplum vicdanında, işinde gücünde, çalışan ve üreten kişi, vaktini hiç üretmeden "ibadet" ile geçiren kişiye göre daha makbul kişidir.
Nur Suresi 37. ayet: "Ticaret ve alışverişleri onları Allah'ı anmaktan alıkoymaz". Bu ikisini birleştiren bir anlayış.
---
Allah yeryüzündeki her şeyi insan için yaratmıştır (Bakara/29), ama her şeyi ifsat etsin diye değil.
İslam ölçü ve tartıda dürüstlüğü emreder.
Hile, yalan vb. yolları yasaklar.
Alışverişi helal olarak görür. Ticaret helaldir.
Riba haramdır.
---
"Mal-mülk Allah'ındır" hükmünün pratik değeri nedir? (Chapra, s. 42).
Bu bence ahlaki bir ilke olarak duruyor. Hukuki/fıkhi açıdan pratik bir sonucu yok. Herkes emeğinin karşılığını almalıdır.
Hırsızlık (gayrimeşru yollarla mal edinmek) haramdır.
Aldatmak/hile yapmak da haramdır.
Diğer insanların haklarına riayet etmek.
Haksız yere mallarını yememek.
Emanete ihanet etmemek.
---
Altı eşya hadisine göre;
Altın Altın ile peşin mübadelede eşit ise riba yok
Altın Altın ile peşin mübadelede farklı ise riba var
Altın Altın ile vadeli mübadelede eşit ise riba var
Altın Gümüş ile peşin mübadelede farklı ise riba yok
Altın Gümüş ile peşin mübadelede eşit ise riba yok
Altın Gümüş ile vadeli mübadelede eşit ise riba var
Altın Gümüş ile vadeli mübadelede farklı ise riba var
Altının altınla, gümüşün gümüşle anında (spot) değişimi mantıklı görünmüyor. İnsanlar 100 gr altını, 100 gr altında niye değişme ihtiyacı hissetsin?
Riba el Fadl==> Aynı cins, spot değişim+fazla
Riba en Nesie==> Aynı cins, vadeli değişim+fazla
Örnek;
100 gr altın, 100 gr altın+fazla ile spot değişim==>riba
100 gr altın, 100 gr altın ile spot değişim==>sorun yok.
100 gr altın, 100 gr altın ile vadeli değişim==>riba
Doğrudan değişim (takas) yerine paranın ikamesi isteniyor olabilir, yani ayni mübadele yerine nakdi mübadele veya nakitle mübadele.
Altı eşya hadisine göre bire bir spot değişimde fazlalık olursa haksızlık var.
Vadeli işlemde ise fazlalık yoksa birebir değişimde haksızlık vardır. İşlem vadeli olduğuna göre fazlalık olmalıydı.
Buradan çıkan sonuç şu: Vade farkı kabul ediliyor ve meşru sayılıyor. Bu önemli bir ayrıntı. Çünkü Batılı anlamda, ortodoks bankacılıkta bu faizdir.
İkinci tespit şudur: Spotta aynı cins ve miktardaki farklılık riba sayılıyor. Bu haklı bir görüş. Zira aradan bir zaman geçmediğine göre, fazlalık için bir sebep görünmüyor. (Aynı cins derken 14 ayar altın ile 22 ayar altını aynı cins saymamak koşuluyla tabii ki).
---
Mağduriyet yaklaşımı: Bankalardan kredi alabilenler mi mağdur, alamayanlar mı?
---
Bankalar büyük gruplara ve firmalara daha düşük oranla kredi kullandırırlar, oysa küçük firmalar daha yüksek oranlardan borçlanırlar.
---
İslami finans modelleri modernitenin bir eseri mi? Yani modern dönemde "üretilmiş" bir şey mi? Yoksa İslami gelenekte (modernite öncesi) var mıydı? Bunlar Batıdaki faiz dışı finansman tekniklerinin/usullerinin karşılığı, kopyası ve adaptasyonu mu?
---
Fundamentals characteristics of the Islamic Money and Banking System:
1) Broad-based economic well-being with full employment and optimum rate of growth.
2) Socio-economic justice and equitable distribution of income and wealth.
3) Stability in the value of money.
4) Mobilization and investment of savings for economic development in an equitable manner such that a just return is ensured to all parties concerned.
5) Effective rendering of all services.
The difference with the capitalist system:
1) Emphasis on spiritual values.
2) Socio-economic justice.
3) Human brotherhood. (Chapra, p.34).
15.02.2016
Tarık el-Diwany, Faiz Meselesi, (Problem with Interest), trc. Mehmet Saraç, İz Yay., İstanbul, 2011
Entropi: Fiziki sistemler sürekli yok oluşa doğru gitmektedir. Korumak için enerji sağlanmadıkça meyveler çürümekte, binalar eskimektedir. Fiziki dünya kendi halinde bırakıldığında sıfıra doğru artan bir azalma seyri göstermekte ancak tam olarak sıfır noktasına da ulaşmamaktadır. Bu arada faiz işletilen borçlar ise çoğunlukla artı sonsuza doğru artan bir oranda bir yükseliş seyri göstermektedir. Dolayısıyla entropi ile faizli sistemler arasında bir zıtlık mevcuttur.
Faiz ve Entropi: Basit bir takas ekonomisinde kişi (tasarruf sahibi) servetini fiziki varlık (ayni mal) olarak muhafaza eder. Bu serveti muhafaza etmek için bir maliyete katlanmak zorundadır.
Kişi bu servetini borç olarak da verebilir. Bu durumda muhafaza maliyeti ne olacaktır? Ödünç geri verilirken, geri verilecek şeyin niteliği ne olacaktır? Başlangıçtaki şey mi? Eskimiş yıpranmış şey mi?
Faizli borç işleminde servet değer kaybetmeyecek, üstelik bir de yeni servet yaratacaktır.
Soddy'nin deyişiyle borç verilerek servet dayanıklı, çürümeyen, maliyeti olmayan ve sürekli faiz getiren bir servete dönüşmektedir.
Ekmek çürür ama faizli borç çürümez.
Entropi ile ilgili çalışmalar için bkz.
- Frederick Soddy, Wealth, Virtual Wealth and Debt (1926)
- Nicolas Georgescu-Roegen, Entropy Law and Economic Process
07.02.2016
İslam ve İktisat konusunda şunlar söylenebilir:
- İslam üretmeyi yüceltir, ona pozitif değer verir.
- Emeğe değer verir. Emeği yüceltir. Emeğe dayalı olmayan kazancı zemmeder.
- Servetin belli ellerde toplanmasını hoş görmez, servet biriktirmeye karşı çıkar.
- Servetin toplum içinde tedavül etmesini ister, teşvik eder.
- Helal ve haramın gözetilmesini ister.
- Meşru/helal yollardan kazancı tavsiye ve teşvik eder.
- Kişinin sadece kendini değil, diğer kişileri de düşünmesini ister. Bencilliği, sadece kendi menfaatlerini düşünmeyi reddeder.
- Toplumsal yardımlaşmayı tavsiye ve teşvik eder.
17.01.2016
Weber, Ülgener ve Rodinson. Üç bilim adamı, biri Alman, biri Türk ve biri de Fransız. Üçü de aynı sorunun peşine düşmüş denilebilir. Belki farklı saiklerle, farklı toplumlar için, ama ortak bir sorunun cevabını aramaya çalışmışlardır.
---
M.A. Mannan, Islamic Economics, Rev. ed., 1986
Kitap ilk olarak 1970'de basılmış.
Şu cümle ilginç: In fact, Islam is not a religion; it is a social system, a composite code, a civilization of which religion is a part. (s. 159).
Yani İslam bir medeniyet, din onun bir parçasıdır demek istiyor. İslam'ı medeniyet gibi daha üst bir halkanın veya yapının bir şubesi gibi sunmak tartışmalı bir durum tabii ki.
The Concept of Money and its Role başlığı altında şunları söylemiş: In Islam, money is viewed as a medium of exchange, not a commodity. The widespread acceptance of this role of money is intended to eliminate the possibilities of injustice, unfairness and exploitation under the barter economy... Therefore in Islam money does not in itself produce anything. As such, interest (riba) on money lending and borrowing is prohibited.
Once the role of money as a medium of exchange is recognized, money can play its role as a unit of account and as a store of value in an Islamic economy. It can very well serve as a measure of opportunity cost (i.e. foregone income).
Mannan devamında şunu söylüyor. Faizin yasaklanması ve %2.5 oranında zekatın vaz edilmesi parayı biriktirme konusunda caydırıcı bir etki yapacak dolayısıyla paranın değerinin istikrarına da katkı sağlayacaktır.
Usury, interest and Islam başlığı altında, "The Qur'an and Sunnah strictly forbid interest for its tyranny (Surahs 73 and 2). Even some learned Muslims, blinded by the superficial charm of European civilization, say that what Islam prohibits is usury and not interest ... calling usury or Ribâ by the name of "interest" will not change its character since interest is nothing but an addition to the borrowed capital which is usury in both spirit and in the Islamic code of law.
Ardından The Concise Oxford Dictionary'deki usury tanımını vermektedir: "Practice of lending money at exorbitant interest, especially at higher interest than is allowed by law".
Sonra şöyle söylüyor:
But what is an exorbitant rate of interest? What is a reasonable rate of interest today will be an exorbitant rate of interest tomorrow. Again, what is reasonable to one country may be unreasonable to another country. (s.162).
Tabii ki çok doğru. Neyin, hangi faiz oranının fahiş olduğu izafi bir şeydir, zaman ve mekana göre değişebilir. Faiz oranlarının (ya da enflasyonun) % 10'larda seyrettiği bir ortamda, % 20'ler-% 30'lar fahiş addedilebilir, oysa faizlerin % 5'lerde seyrettiği bir ortamda ise % 10'lar-% 15'ler fahiş addedilebilir. Yasaklanan, yasa dışı ilan edilen de budur. Bazen % 10 fahiştir, bazen de % 20. Dolayısıyla bunda bir gariplik yok.
Sonuçta da şu hükmü vermekte tereddüt etmiyor Mannan: As a matter of fact, there is no difference between interest and usury or Riba. Islam definitely prohibits all forms of interest whether high-sounding and persuasive names we may give them.
Ancak mesele bu kadar kesin olsa zaten tartışma olmazdı.
Ardından faiz oranının tasarruf hacmine bir etkisinin olmadığının ispatlamaya çalışıyor.
Faiz konusunda Klasik ve Keynezyen görüşler konusunda ise şunları kaydediyor:
Önce Klasik iktisatçı Alfred Marshall'ın faiz konusundaki görüşünü aktarıyor: Faiz oranlarıyla tasarruflar birbiriyle yakından ilişkilidir. Tasarruflardaki artış da yatırımlardaki artış demektir. Ancak bu klasik görüş Keynes tarafından reddedilmiştir. Ona göre, tasarruf miktarı yatırım miktarına bağlıdır. Yüksek faiz oranları yatırımların azalmasına yol açar.
Mannan'a göre Keynes, % 3'ü makul bir faiz oranı olarak kabul etmiştir, Genel Teori'de İslam bankacılığı kavramını açıkça kabullenmekte ve insanların girişimcilik yaparak para kazanmasını istemektedir (s.163). Ona göre, Keynes, faiz oranlarının tasarruf hacminde bir etkisinin olmadığı görüşündedir.
Devamında şunu söylüyor: Mevduata faiz ödenmezse, insanlar mevduatlarını kendilerinde tutarlar ve âtıl bırakırlar denebilir. İşte burada zekâtın önemi ortaya çıkmaktadır. İslam âtıl duran parayı (zekatla) cezalandırmaktadır (s. 163).
10.01.2016
Kureyşliler 'akıllı' (rasyonel) bir toplumdur. Kur'an pek çok yerde insanları akletmeye çağırmaktadır, zira onlara etki etmenin yolu, bir anlamda anlaşma zemini oluşturmanın yolu buydu. (Bkz. Weber'in rasyonel davranış tezi).
---
Aslında iki şekilde bozulma (bir başka deyişle değişim veya dönüşüm) oluyor. Birisi iktidarı eline geçiren idealist grubun, zaman içerisinde iktidarın nimetlerinden yararlanmak için, eski düşüncelerine aykırı davranış ve tutumları benimsemesi, değişmesi, kendine yabancılaşması, bir anlamda uzlaşması, taviz vermesi; öteki ise iktidarın gücü karşısında inançlarını değiştirmesi, yeni koşullara ayak uydurmaya çalışması.
---
Müslüman toplumlarda ticaret daha öne çıkıyor. Bunun nispeten 'dini' bir temelinin olduğu da söylenebilir: "Rızkın onda dokuzu ticarettir" hadisi veya Kur'an'daki genel "ticari" söylem vs. Bununla birlikte bu toplumlar yatırım düşüncesine biraz daha uzak gibiler. Belki bunun 'tul-i emel' addedilmesinden, belki kısa sürede köşeyi dönme anlayışından, beklemeye tahammül olmamasından vb. Ticarette iş daha basit: Al ve sat. Yatırımda olduğu gibi beklemek yok, uzun vadeli planlama yok, sabretme yok. Koşullar uygunsa, yani bir kar imkanı görülmüşse al ve sat. Yarın ne olacağını Allah bilir. Gaybı (geleceği, bilinmeyeni) Allah bilir. Gelecek demek belirsizlik demektir. Risktir. Risk almaktır. İslam toplumlarında kapitalizmin gelişememesinin sebeplerinden birisi de bu mu acaba?
09.01.2016
Toplumsal olaylarda 'copy-paste' (kopyala-yapıştır) imkanı yok. Bu nedenle tarih içindeki belli uygulamaların bugüne aynen 'copy-paste' şeklinde aktarılması mümkün değil. Selefi ve zahiri yorumda temel sorun bu.
Bugün sosyo-ekonomik koşullar esaslı şekilde değişmiştir.
---
C.H. Becker, Islam und Wirtschaft (Islamstudien) adlı eserinde, "İslamiyet'in, iktisadi kalkınmayı köstekleyen 'merhametli yanı', sadakanın bir hak haline dönüşmesine, dilenciliğin haklı gösterilmesine ve çoğu insanların üretici faaliyetten uzaklaşmasına yol açmaktadır" diyor.
Acaba?
---
Riba ayetindeki "Allah ve Resulü tarafından bir savaş olacağını bilin..." ifadesi, doğrudan riba ile mi yoksa Allah resulünün verdiği bir talimatın/emrin yerine getirilmemesi ile mi ilgili olduğu üzerinde durulmaya değer. Beni Sakiflilerin tutumuna karşı bu şekilde bir karşılık verilmese, nasıl bir durum ortaya çıkardı acaba? Dolayısıyla bu durumu sadece riba ile değil, verilen bir emrin yerine getirilmemesiyle ilgili bir tutum olarak yorumlamak mümkün değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder