13 Eylül, 2023

Ziya Paşa'dan Bir Gazel

 

GAZEL II

 

Âsâf'ın mikdarını bilmez Süleyman olmayan,

Bilmez insan kadrini âlemde insan olmayan.

 

Zülfüne dil vermeyen bilmez gönül ahvâlini,

Anlamaz hal-i perişanı perişân olmayan.

 

Rızkına kâni olan gerdûna minnet eylemez,

Âlemin sultanıdır muhtâc-ı sultân olmayan.

 

23 Haziran, 2023

Devlet ve Hukuk

 

Mehmet Ocaktan Müslümanların devlet ve hukuk anlayışları konusunda Karar Gazetesinde art arda iki yazı yayımladı. Her iki yazıda değinilen hususların Müslüman toplumların geleceği açısından son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle söz konusu yazıların bazı bölümlerini aktarmayı yararlı buluyorum.

M. Ocaktan 19.06 2023 tarihindeki “Hukuksuzluğa cevaz veren hukukla kriz biter mi?” başlıklı yazısında, “... genel anlamda Müslüman toplumların ‘devlet tasavvuru’, evrensel hukuk normlarına dayalı bir ‘hukuk devleti’ anlayışıyla örtüşmemektedir” şeklindeki tespitinden sonra şunları söylüyor:

“...Ne yazık ki bu toplumu oluşturan farklı dini, ideolojik ya da kimliksel aidiyete mensup hemen bütün toplum kesimleri için insan hakları temeline dayalı ‘hukuk devleti’ anlayışı kesinlikle hayati bir ihtiyaç değildir. Çünkü Müslüman toplumlarda ‘siyasi meşruiyet’in kaynağı büyük ölçüde hukuk değil, devletin bekası için otoriteye itaati esas alan yaklaşımdır.

Maalesef yüzyıllar içinde Müslümanların siyaset felsefesindeki tavırları değişimci ekole göre değil, meşrulaştırıcı ekole göre şekillenmiştir.

24 Nisan, 2023

Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev

Etienne de La Boétie, Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev, (Discours sur la Servitude Volontaire) Çeviri ve Yorum, Prof. Dr. Mehmet Ali Ağaoğulları, İmge Kitabevi, İstanbul, 1987 ve 1995.

Etienne de La Boétie, 1530 yılında Fransa’da doğmuş, Orléans Ünivesitesi’nde hukuk öğrenimi görmüş, 1554’te Bordeaux Parlamentosu’nda danışmanlık görevine kabul edilmiş, 1563 yılında 33 yaşına basmadan ölmüş.

Son yıllarda Fransa’da yeniden keşfedilmeye başlanan bir XVI. yüzyıl düşünürü Etinne de La Boétie.

Fransız Calvincileri olan Huguenot’lardan cumhuriyet yandaşlarına, 1789 devrimcilerinden XIX. yüzyılın “yükselen” proletaryasına kadar çeşitli güçler, Söylev’i kurulu düzene, siyasal iktidara karşı çıkış duygularını dile getirip pekiştiren bir yapıt olarak algılamışlar ve onu bu şekilde okumuşlardır.

Oysa La Boétie militan bir tutum takınmamıştır. Söylev’i siyasal arenada çarpışan taraflardan birini desteklemek amacıyla kaleme almamıştır. Eseri ne tiranlığın ya da monarşinin yergisi, ne de cumhuriyetin ya da demokrasinin övgüsüdür.

La Boétie “insanların nasıl olup da itaat ettikleri, üstelik itaat etmekle kalmayıp boyun eğmeyi, hatta kulluk etmeyi arzuladıkları” sorununu eserinin odak noktasına yerleştirmiştir.

03 Nisan, 2023

Üç Tarz-ı Tefhim: Kur’an’ı Anlamada Üç Yöntem (2)

1960’ların başından itibaren yoğunlaşan tercüme faaliyetlerinin etkisi, giderek çeşitlenen İslami hareketler, İslami camianın ‘milliyetçi-muhafazakar tanımından ayrışarak İslamcı renginin öne çıkmaya başlaması ve 60’ların sonunda siyasal alanda da örgütlenerek boy göstermesi oldukça yeni, canlı ve renkli bir atmosferin oluşmasına yol açtı. 

Bu tartışmaların yoğunlaşmasıyla, düşünsel alanda giderek billurlaşma, farklılaşma, geleneksel dini söyleme karşı cılız da olsa bazı itirazlar ve sorgulamalar ortaya çıkmaya başladı. 


1970’lerin ortalarına gelindiğinde giderek Kur’an’ı merkeze alan ve geleneksel dini söyleme karşı sorgulayıcı tavırlarıyla öne çıkan bir eğilim de belirmeye başladı. Bu sürecin ayrıntıları üzerinde ayrıca durmak gerekiyor. Onu bir başka yazıya bırakarak, Kur’an’ı merkeze alan bu eğilim ve ardından gelişen Kur’an’ı anlama çabalarında izlenen yöntemler üzerinde duralım.  


02 Nisan, 2023

Üç Tarz-ı Tefhim: Kur’an’ı Anlamada Üç Yöntem (1)

1970’lerin ortalarından itibaren Kur’an’ı anlama çabalarına başlarken ilk okuduğumuz metinlerden birisi, Mevdudi’nin muhtemelen Tefhim’ul Kur’an adlı eserinden tercüme edilmiş “Kur’an’ın Anlaşılmasına Doğru” başlıklı nispeten kısa bir metindi. O zamanın basılmamış metinleri için kullanılan deyimiyle bir “teksir”di. 

Tefhim (anlaşılma) kelimesinin ilham kaynağı o nedenle bir anlamda Tefhim’ul Kur’an’a dayanıyor. 


Bu yazının başlığına ilham veren ikinci önemli metin ise Yusuf Akçura’nın Üç Tarz-ı Siyaset’idir. O metin de Türk siyasi hayatının anlaşılması açısından önemli bir yere sahiptir. 


Bu yazıya başlık olarak, bu iki metinden mülhem olarak Üç Tarz-ı Tefhim (Üç Anlama Yöntemi) adını verdim. 


Türkiye’de 1960’lara kadar tartışma daha çok genel bir İslam anlayışı etrafında cereyan ediyor, Kur’an’a özel vurgu yapan baskın bir eğilim, bir hareket veya anlayış görülmüyordu. 


Geleneksel İslam anlayışının hakim olduğu bu dönemde, halk İslam’ı ile ulemanın İslam’ı arasında çok önemli farklar vardı. 


01 Nisan, 2023

Erkek egemen söylem

Son dönemlerde erkek egemen söylem konusunda çoğunlukla kadınlardan itirazlar geliyor.

Erkek egemen söylem hayatın her alanına hakim durumda, dini söylem de bunun dışında değil.

Birkaç gün önce dinlediğim bir online konferansta, ilahiyatçı bir kadın hocamız, “Matürüdi’de Kadın” konulu bir sunum yaptı. Hocamız aslında başka bir konuda çalışıyormuş, ancak her nasılsa Matüridi’nin kadın konusunu nasıl ele aldığını merak etmiş.

Anladığım kadarıyla gelenekçi dini söylemin kadın konusunda söylediklerini yeterli bulmayan, hatta bu söylemden rahatsızlık duyan, bununla birlikte şu veya bu sebeple geleneksel anlayışın dışında denilebilecek görüşlere de yaklaşamayan veya öyle görülmekten çekinen ancak yine de geleneksel söylemin içinde kalarak daha iyi bir cevap bulabilme ümidiyle hareket eden pek çok kişi gibi bu kadın hocamız da bir ümitle Matüridi’ye sarılma ihtiyacı duymuş.

31 Mart, 2023

İnsan Allah'ın kulu mu halifesi mi?

Kur'an'a göre insan ile Allah arasındaki ilişki Tanrı-kul ilişkisidir. Bu İslam'ın en temel kabullerindendir. Yani yüce bir Yaratıcı, tek bir tanrı vardır, insan da onun kuludur. Buna dair pek çok ayet vardır:

Kullarım sana beni sorduklarında, ben onlara yakınım... (Bakara/186).

Allah’ın kulları için çıkardığı nimetleri haram sayan kimdir? (Araf/32).

Ben kullarıma zulmetmem (Kaf/29).

O Kuluna Furkan’ı indirdi, alemlere uyarı olsun diye. (Furkan/1).

Kuluna (Muhammed’e) Kitabı indiren Allah’a hamdolsun. (Kehf/1).

Sadece Hz. Muhammed değil, önceki peygamberlerden söz edilirken de onların Allah’ın kulları oldukları vurgulanmaktadır. (Örnekler: İsa (Meryem/19; Zuhruf 59), Nuh (Meryem/3), Zekeriya (Meryem/2), Davud (Sad/17), Süleyman (Sad/30), Eyyub (Sad/41).

19 Mart, 2023

Deprem kader mi? Görmez Hoca ile deprem üzerine

Diyanet İşleri eski Başkanı Mehmet Görmez 16 Mart 2023 tarihinde Haberürk'te M. Akif Ersoy'un konuğu oldu ve deprem olayının dini boyutu üzerine görüşlerini ortaya koydu.

Mehmet Görmez Hoca oldukça saygın bir İslam alimi. Sesi ve hitabeti çok güçlü, dolayısıyla konuşması da son derece etkili.

Benim gibi pek çok insanın Hoca'nın konuşmasını ilgiyle izlediğini düşünüyorum. 

Hoca'nın deprem bölgesini ziyaretleri sonucunda bu milletin birliği, hamiyetperverliği, fedakarlığı, millet olma bilinci, bizi biz yapan değerler vb. konulara dair tespitlerine gönülden katılıyorum. Onun bir insan, bir din adamı olarak ortaya koyduğu hassasiyeti takdirle izliyorum ve herkese örnek olmasını temenni ediyorum. Konuşmanın çok yararlı olduğunu düşünüyorum, herkese de bu konuşmayı izlemelerini tavsiye ederim.

Bununla birlikte Hoca'nın deprem vesilesiyle dile getirdiği "dini" görüşlerden bazılarını tartışmaya değer buluyor ve üzerinde düşünülmesi gerektiğine inanıyorum. İşin bu tarafı önemli, zira deprem vesilesiyle, geleneksel kader anlayışı ile topyekûn dini söylem önemli bir sınav verdi ama kanaatimce bu sınavdan başarıyla çıkamadı. 

Ben mevcut dini söylemin günümüz insanına çok bir şey ifade etmediğine ve yeni bir dini söylemin gerekli olduğuna inanıyorum. Bu nedenle ilmine güvendiğimiz hocaların bu konularda neler söyledikleri, ne tür açılım getirdikleri önemlidir. Bu açıdan Hoca'nın durduğu yer, olayları izah şekli, klasik dini söyleme yaklaşımı bence çok önemli. 

16 Mart, 2023

Oryantalizm: Bütün kötülüklerin kaynağı

İlginç bir toplumuz. Sokaktaki insanımız da üniversitedeki hocamız da benzer şekilde düşünüyor: Başımıza gelen bütün kötülüklerin kaynağı hep dışımızdakiler. Dönüp kendimize bakma, bir özeleştiri yapma alışkanlığımız yok. Varsa yoksa dışımızdakiler.

Bütün dünya oturmuş, bizi nasıl böleceklerini, parçalayacaklarını, yükselişimizi nasıl önleyeceklerini düşünüyor, bu konuda planlar yapıyor. Dünyanın merkezinde biz varız. Herkesin tek derdi biziz. 

Bun anlayışın bir yansıması da ilim dünyasında, özellikle İslam ilimleriyle uğraşanlar arasında yaygın. Buna göre başımıza gelen bütün kötülüklerin kaynağı oryantalizm ve oryantalistler, yani Doğu ve İslam üzerine araştırma yapan Batılı ilim adamları.

14 Mart, 2023

Çeviri nasıl bir şeydir?

Çeviri faaliyetinin nasıl bir şey olduğu konusunda okuduğum en açıklayıcı metinlerden birisi Prof Dr. Ömer Özsoy'a ait. Onun bir sempozyum nedeniyle sunduğu tebliğin giriş bölümündeki açıklamaları çeviri faaliyeti ve süreci konusunda oldukça önemli, isabetli ve "içeriden" değerlendirmeler gibi geldi bana. [1]

Ömer Özsoy, "Yeniden Kur'an Çevirisi Sorunu- Hangi Anlam?" başlıklı tebliğinin giriş bölümünde çeviri faaliyeti ile igili olarak şunları söylüyor (vurgular bana aittir):

"Herhangi bir metnin başka bir dile tercüme edilmesi, öncelikle söz konuşu metinle o metnin dilini bilmeyen potansiyel okurları arasında dil engelini ortadan kaldırmayı amaçlar. Bu nedenle, dilbilimciler çeviri faaliyetini birbirini anlamayan iki kişi arasında arabuluculuk yapmakla eşdeğer görmektedirler. Nitekim tercümanları diplomatik pasaportu olmayan arabulucular olarak da niteleyenler vardır.

Çeviri, bu arabuluculuk görevini çeviriye konu olan metni hedef okurun diline taşımak suretiyle gerçekleştirdiği için bu faaliyeti ev taşımaya, yani bir evin eşyalarını başka bir eve taşımak suretiyle yeni bir yaşam alanı oluşturmaya benzetebiliriz. Taşıma veya taşınma faaliyeti, eski evle yeni evin mimari özellikleri ve yapısal unsurları arasındaki benzerlik oranında kolay, farklılık oranında zor bir iştir. Eski evde gerekli ve yerli yerinde olan bazı eşyaları yeni

04 Mart, 2023

Türkiye İktisat Tarihi


Korkut Boratav,
 Türkiye İktisat Tarihi 1908-2009, İmge Kitabevi, İstanbul, 2015

Kitap 1983 yılında yazılmış ve ilk hali 1987 yılında basılmış, 2003 yılında gözden geçirilmiş bazı bölümler yeniden yazılmış ve bir bölüm eklenmiş (1989-2002). Bununla birlikte, 2009 yılına kadar olan dönem incelendiğinden, 2003 ila 2009 arasında muhtelif tarihlerde eklemeler ve gözden geçirmeler söz konusu. Kitap esas itibarıyla meslekten iktisatçı olmayanlar için tasarlanmış.

1908 ila 2009 (100 yıllık) dönem 10 adet bölüme ayrılmış.

1. 1908-1922 Savaş yılları

2. 1923-1929 Açık ekonomi koşullarında yeniden inşa.

3. 1930-1939 Korumacı-devletçi sanayileşme

4. 1940-1945 Bir kesinti, II Dünya Savaşı

5. 1946-1953 Dünya ekonomisi ile farklı bir eklemlenme denemesi

6. 1954-1961 Tıkanma ve yeniden uyum

7. 1962-1976 İçe dönük dışa bağımlı gelişme ve yeniden bunalım 1977-1979

8. 1980-1988 Sermayenin karşı saldırısı

9. 1989-1997 Finans kapitale teslimiyet ve popülizme aksak dönüş

10. 1998-2009 Kesintisiz IMF gözetimi ve krizler

23 Şubat, 2023

Yorumlama Hakkının Gaspı

Her tercüme bir yorumdur. Her meal bir yorumdur, bir anlama çabası, anlama ve yorumlama faaliyetidir.

Her Müslüman kutsal kitabını anlamak ister. Ortada bir zaman farkı, kültür farkı ve dil farkı olduğuna göre, tercüme, meal ve tefsir bir zorunluluk olarak ortaya çıkar.

İslam'da kilise yoktur. Kilise, yani dinin yegâne resmi yorumunu, açıklamasını yapmaya yetkili bir kurum yoktur. 

Bunun yerine ulema yani İslam alimleri vardır ve bu alimler herhangi bir "kilise"ye mensup kişiler değildirler; kendi vicdanları ve muhakemeleriyle hareket eden, bağımsız karakterli insanlardır.

Tüm İslam alimleri Kur'an'ı ve Sünnet'i yorumlama ve bunları insanlara aktarma hak ve yetkisine sahiptir. Bunun için hiçbir yerden, hiçbir makamdan, hiçbir kişi veya kurumdan izin almaları gerekmez.

21 Şubat, 2023

Deprem-kader ilişkisi

6 Şubat 2023 depremi nedeniyle, kader ve deprem ilişkisi üzerine çok şey söylendi, yazıldı. Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, bu kadim tartışmaya bugünden bakan bir yazı yazdı Karar Gazetesinde.* Yazı bana ilginç geldi. Tabii ki bu tartışma devam ediyor, edecek, ama Çağrıcı bu yazısında önemli noktalara temas ediyor (vurgular bana aittir):

"Kader kelimesinin sözlük anlamı “ölçü”dür; Kur’an’da da bu anlamda geçer. Buna göre kavram, bilimsel yönden olduğu gibi itikadî yönden de şunu anlatır: Tabiatta hiçbir olay ölçüsüz, yani kuralsız, kanunsuz olarak tesadüfen, rastgele meydana gelmez. Evrende bütün oluşlar ve bozulmalar, her şey, Yüce Allah’ın zorunlu yasalarına tabidir. “O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. Kuru yaş ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır” (En‘âm suresi 6/59).

“O’nun bilgisi”, aynı zamanda O’nun yasasıdır; “kitap” da bu yasaların yazılı olduğu değişmez kayıttır. İşte bilim diliyle “doğa yasaları (tabiat kanunları)”, din diliyle Allah’ın “ilim kitabı”nda yazılı bulunan bu yasalardan başka bir şey değildir. Kadere uymak demek o yasalara uymak demektir; o yasaları bilmenin ve onlara göre yaşamanın yegâne yolu da bilimdir; gerisi safsatadır. Bilim yanılmaz; çünkü konusu ilâhî yasalardır; yanılan bizim “bilen” zihnimizdir. Kategorik olarak “Allah’ın yasasında (sünnetullah) asla bir değişme bulamazsın, Allah’ın yasında asla bir sapma bulamazsın” (Fâtır 35/43). Allah’ın “ilim kitabı”nda yazılı olan “sünnetullah”, bilim dilindeki tabiat kanunlarının dinî dille ifadesinden ibarettir.

20 Şubat, 2023

İnsanlığın Birikimi

Medeniyet insanoğlunun uzun çabaları sonunda ortaya çıkmıştır. Dünyanın çeşitli yerlerindeki insan topluluklarının birikimlerinin toplamıdır medeniyet. 

Bu birikim aşama aşama gelişmiş, her millet, her din, her toplum sırası geldiğinde kendince bu birikime katkıda bulunmuş ve insanlık bugünkü birikim seviyesine ulaşmıştır.

Bu birikimde, Mezopotamya'nın, eski Mısır ve Yunan'ın, Roma'nın, Yahudiliğin, Hristiyanlığın, İslam'ın, Çin'in, Hind'in, Doğunun ve Batının ve daha sayılamayacak kadar çok toplum ve toplulukların katkıları vardır. Hepsi bir öncekinden öğrendikleri üzerine yeni şeyler eklemiş ve insanlığın birikimi oluşmuştur.

Âlimin Ölümü

İslam'da ruhbanlık yoktur. Ruhbanlık, yani din adamları sınıfı. 

Hristiyanlıkta çok güçlü bir din adamları sınıfı var, kilise var. 

Şiilik hariç, İslam'da, en azından Sünni İslam'da böyle bir şey yok. Bununla birlikte alim ve alimler (ulema) var. Alimler İslam bayrağını çağlardan çağlara aktaran, geliştiren, yorumlayan, bağımsız karakterli ilim adamlarıdır.

Bağımsızdırlar, çünkü onlar sadece hakkın (gerçeğin) yanındadırlar. Vicdanlarıyla ve ilimleriyle baş başadırlar. Şartlar ne olursa olsun, inandıkları gerçeği samimiyetle savunan, haksızlıklara alenen karşı çıkan, bu uğurda hayatlarını tehlikeye atmaktan çekinmeyen onurlu, saygın kişilerdir onlar. O nedenle de Müslüman halk daima onlara güvenir, sözlerine değer verir ve onların gösterdiği yolda gider. 

Tevhid üzerine

Kelime ve kavramları bozmakta üstümüze yok. Pek çok İslami kelime ve kavram maalesef bu furyanın kurbanı oldu. Kur'an'da geçen kelimeleri alıp, içini ilgili ilgisiz pek çok şeyle doldurmak, kafamızdaki düşünceleri o kelime ve kavramları kullanarak Kur'ani bir kılıfa büründürmek moda oldu. 

Tevhid kelimesi de maalesef bu furyadan ve modadan nasibini almıştır.

İslam tarihi boyunca ve özellikle de son 50-60 yılda bu kelime Kur'ani bağlamından önemli ölçüde kopartıldı ve kelimeye bağlamından kopuk pek çok anlamlar yüklendi. 

Tevhid kelime anlamı itibariyle "birleme" demektir. İhlas Suresinin "De ki, o Allah birdir" şeklindeki 1. ayeti bunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Tevhid Allah'ın birliğine işaret eder. 

Neden?

15 Şubat, 2023

Bu Uğursuz Gecenin Yok mu Sabahı/Mehmet Akif Ersoy



Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?

Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!

Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun!
Yandık diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!



Esmezse eğer bir ezelî nefha, yakında,
Yâ Rab, o cehennemle bu tûfan arasında,

Toprak kesilip, kum kesilip Âlem-i İslâm;
Hep fışkıracak yerlerin altındaki esnâm!

14 Şubat, 2023

Enkaz Altında Kalan Dini Söylem

 Türkiye tarihinin en büyük depremlerinden birini yaşadı. Ülke olarak yıkıldık. Hem madden hem de manen büyük acılar çektik. Yaraların sarılması kolay olmayacak. Uzunca bir süre bu acıyla ve bunun doğuracağı sıkıntılarla uğraşmamız gerekecek. 

Bu toprakların insanları pek çok acıyı, sıkıntıyı aşmayı bildi, bunu da aşacaktır inşallah.

Bu depremle birlikte pek çok şey enkaz altında kaldı. Bunlardan bir tanesi de klasik dini söylem.

Depremin niçin olduğuna ilişkin din adamları tarafından yapılan açıklamalar tartışma konusu oldu.

Kimisi "Allah depremle bu toplumu cezalandırdı" dedi. Bunlara göre "insanlar azdılar. Allah'a karşı geldiler, onun emir ve yasaklarını tanımaz oldular. Bina ve zina çoğaldı. Haksızlıklar arttı. Allah'ın yasakladığı ne varsa onlar gerçekleşti. Dolayısıyla Allah insanları cezalandırdı."

05 Şubat, 2023

Bedevilik

Resullullah (a.s.)’ın Medine’deki yaklaşık on yıllık mücadelesi içinde uğraştığı sorunlardan birisi de bedevileri medenileştirme meselesidir.

Medine şehir demektir, medeni de şehirli anlamına gelir. Yani medeniyetin temelinde de şehir ve şehirli vardır.

Batı literatüründe de medeniyet karşılığında kullanılan ‘civilization’ kelimesi de ‘civil’ ve ‘citizen’ kelimeleriyle ilişkilendirilir. Yani kökeninde şehir/kent ve kentli vardır medeniyetin.

Medeniyet ancak şehirlerde doğup gelişebilir. Köylü toplumunun ve bedevi toplumun, orada kaldığı müddetçe ve o zihin yapısıyla bir medeniyet ortaya koyabilmesi mümkün görünmemektedir.

29 Ocak, 2023

'Bir nefes' için-2/Hüseyin Besli*

Bugünkü yazısında (25 Ocak Çarşamba), Muhsin Kızılkaya; Andre Gide'nin ölümünün ardından bir yazı kaleme alan Nurullah Ataç'tan yaptığı bir alıntıdan sonra "Yaşadığı için içimize güven veren kaç kişi var acaba şimdi diye" sorar.

Kaç kişi olduğunu bilmem ama 'bir kişi' olduğunu biliyorum. Biliyorum tanıyan herkes için Yaşar Bostan sığınılacak bir liman, baş vurulacak bir dost, sıkıntı dağıtma için uğranılacak bir durak, güven duymak için sırtın dayanacağı bir duvar olmuştur. Kitap'ta yazanların hepsi de buna vurgu yapmışlardır neredeyse,

Mesela; Kemal Kalyoncu; "Ben, yaşarken imrendiğim, örnekliğine inandığım bir elin parmaklarınca ADAM gibi ADAM'adn biridir YAŞAR BOSTAN. (..) Ölümü benim için 'birbirini seven iki kişiden biri öldüğünde, asıl ölen geride kalandır' cümlesinin tekraren ispatı oldu. Ben öldüm."

Mesela Rıza Kurtulmuş; tanıştığım kişinin "Yaşar Bostan olduğunu öğrendiğimden sonraki hayatımda insanlık müzesinde sergilenecek örnekte bir dost bir abi ile karşılaşmış olduğumu bilemezdim."

27 Ocak, 2023

'Bir nefes' için-1/Hüseyin Besli*

Vallahi de billahi de bir solukta okudum. (Yemin sözcüklerini 'bir solukta okudum' cümlesini güçlendirmek için kullandım.)

Çarşamba günü, saat 14.00 suları ofisime girmek üzere yürürken karşı komşum Çaycı Erol beni görünce dükkânın içine yöneldi;

Anladım ki biz yokken kargo gelmiş ve bir kitap getirmiş.

Zira hep öyle oluyor...

Az önce 'ofis' dedimse, burası; Çengelköy, Çengeloğlu Sok. No:22'deki sığınağım. Burada herhangi bir 'iş' kotarmıyorum.

Siz isterseniz okuma odası deyin buraya, anlaşalım.

2

Beyan Yayınları, yeni yayınladığı 'Yaşar Bostan Kitabı' kitabını göndermişti.

Heyecanla açtım ve başladım okumaya,

25 Ocak, 2023

Bir Gönül Adamı

Bezzaz Yaşar Bostan Kitabı, Beyan Yayınları, İstanbul, Ocak, 2023


Bir Gönül Adamı/Süleyman Kalkan

Kendimi en kötü hissettiğim anlardan biriydi. Yaralanmış, ihanete uğramış bir halde. Ne yapabilirdim? Bu acıya karşı ne yapabilirdim? Sanki ilahi bir ilhamla aklıma o geldi. Soluğu Sultanhamam’da aldım. Selamlaştık, kucaklaştık. Her zamanki o sıcaklığıyla kucakladı beni. Hiçbir şey söylemedim. Her zamanki gibi sohbet ettik. Nasılsın dediğinde “iyiyim” dedim. Çünkü onunla konuşmak, onun sıcaklığını, içtenliğini hissetmek iyi geliyordu bana. Ruhumu sohbetin akışına teslim ettim. 

Biraz sonra kendimi dışarıdaki o kalabalığa attığımda ferahladığımı, bir kuş gibi hafiflediğimi hissettim. 

Neşet’in o meşhur türküsü dilimde, kalabalıkların içinde yürüyordum. 
 
“Şu garip halimden bilen işveli nazlım 
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen 
Tatlı dillim güler yüzlüm ey ceylan gözlüm 
Gönlüm hep seni arıyor, neredesin sen?”